17 Temmuz 2013 Çarşamba

Yazın dünyasından: Mektup

Buralarda bir şey değişmedi...


14 Temmuz 2013 ZEHRA ONAT - İSTANBUL

Murat Yalçın’ın hazırladığı ‘Yeraltına Mektuplar’ kitabında günümüzün 59 yazarı, şimdi hayatta olmayan yazar ve şairlere mektup yazıyor. Eskinin dert ve hasret yüklü mektuplarından farkı, alıcı kısmında adresin bulunmaması. Bir de, onlara anlatacak pek fazla değişikliğin olmayışı... Edebi türler içinde yazar mektuplarının yeri başkadır. Çünkü yazarlar, roman ve hikâye karakterlerine ya da şiirlerine gizlediklerini, mektuplarında cömertçe, üstünü örtmeden, çeşitli dil oyunlarına, metaforlara ihtiyaç duymaksızın açık ederler. İlk akla gelenler, Rilke’nin, Kafka’nın, Zweig’ın mektupları. Hem öğretici hem de lezzetlidir onlar, birer ders gibi okunabilirler. Bizim edebiyatımızda Cahit Sıtkı Tarancı’nın Ziya Osman’a mektupları, Tanpınar’ın mektupları, Tezer Özlü ile Ferit Edgü yazışmaları, Ece Ayhan’ın İlhan Berk’e yazdıkları... Sonra Behçet Necatigil’in, Sabahattin Ali’nin ailesine ve arkadaşlarına yazdığı mektuplar... Bütün bunlar, mektup türünün gelgeç yazışmalar değil, edebiyat tarihine iz bırakan önemli belgeler olduğunu gösterir. Geçtiğimiz ay Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan “Yeraltına Mektuplar” adlı kitap, mektuplara başka bir anlam yüklüyor. Murat Yalçın’ın hazırladığı kitapta, 59 yazar, artık hayatta olmayan yazar ve şairlere mektuplar kaleme aldı. Eskinin o kokulu, dert ve hasret yüklü mektuplarından bir farkı yok bu mektupların, tek fark alıcı kısmında adresin bulunmaması. Bu yarı gerçek-yarı düş mektup kitabının hikâyesi, Murat Yalçın’ın Kitaplık dergisinde yayımlamak üzere on yazardan, artık yaşamayan yazarlara mektup yazmalarını istemesi ve bu mektupları “Onlardan Onlara Mektuplar” başlığıyla yayımlamasına dayanıyor. Bu fikrin kabına sığmadığını düşününce de mektupların kitaplaşmasına karar vermiş Yalçın.  Mektup yazan ve yazılan bütün isimleri burada saymak mümkün değil belki ama, en dikkat çekici mektupları saymak mümkün. İnsanı afallatan, bir kısmı anılarla dolu bir geçmişe sürükleyen, yazan ve yazılan hakkında pek çok sırlar veren mektuplar arasında Ahmet Güntan’ın James Baldwin’e, Ali Ayçil’in Sandor Marai’ye, Ayşe Sarısayın’ın babası Behçet Necatigil’e, Haydar Ergülen’in Didem Madak’a, İsmail Pelit’in Bilge Karasu’ya, Mahir Öztaş’ın İvan Sergeyeviç Turgenyev’e, Ömer Erdem’in Cemal Süreya’ya, Semra Topal’ın Marguerite Duras’ya ve Turgay Fişekçi’nin Nazım Hikmet’e yazdığı mektupları sıralayabiliriz. İtiraflar, anılar, pişmanlıklar... kimi arkadaşına yaşarken duyduğu kırgınlıkları kaleme almış, kimi aynı coğrafyayı paylaşmadığı yazarına onun hayatındaki yerini anlatmış. Mesela Alim Kahraman, Cahit Zarifoğlu’na yazdığı mektupta, birbirlerine gidip gelişlerinden, ama en son gidip de gelemeyişlerine, ‘Zarif prens’in hastaneye yatırılışından sonsuz yolculuğa uğurlanışına pek çok anısını dökmüş mektubuna. “Bir yazarın gelişimini düşüncelerine önem verdiği insanlarda izleyememesi büyük bir yalnızlık duygusu.” diye anlatıyor Doğan Yarıcı Bilge Karasu’ya yazdığı mektupta. Karasu’nun onu evine davet edişini, birlikte geçirdikleri kısacık zaman dilimini, heyecanını, orada olup da söyleyemediklerini anlatıyor bir bir; Karasu’nun ölümüyle birlikte duyduğu yazar yalnızlığını da böyle yansıtıyor. “SEVGİLİ FERDINAND, duvar örüp duvar yıktık...” Okuyanı sarsan ve hüzünlendiren mektupların yanında yazarların en fazla dile getirdiği konu, dünyanın bugünkü hali. Haksızlıklar, adaletsizlikler konusunda şikâyetlerini yazıya döken yazarlar, o zamanlardan bu zamanlara bir arpa boyu dahi yol alınmadığını dile getiriyor. Örneğin, Behçet Çelik, Kürk Mantolu Madonna’nın yazarı Sabahattin Ali’ye şöyle sesleniyor: “Katledilmenizin ardından geçen altmış küsur yılda çok büyük değişimler yaşandı, anlatmaya kalksam, inanamazsınız; ama insan soyu eşitlik ve özgürlükten hâlâ uzak – buna da inanmakta zorlanabilirsiniz, ama öyle.” Birsen Ferahlı ise Louis-Ferdinand Celine için kaleme aldığı satırlarda, Celine’in ‘savaşmak’ üzerine kurduğu bir diyalogdan alıntı yaparak dile getiriyor hayal kırıklığını: “Sevgili Ferdinand, seksen yıl önce yazdığın bu diyaloğu, dün gece yani 4 Kasım 2012 tarihinde de yazsan olurdu. 1961’de yeraltına gittiğine göre, “Son elli bir yılı boş mu geçirdiniz?” diyeceksin. Pek boş geçmedi; duvar örüp duvar yıktık...” Tezer Özlü, William Shakespeare, Jean-Paul Sartre, Edip Cansever, Necip Fazıl Kısakürek ve Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi onlarca isme mektuplar gitti bugünden. Öbür dünyada onların ruhu bu mektuplardan haberdar olmuş mudur, bilemeyiz; ama kitabın mektup edebiyatımıza yeni bir katkı olduğunu söyleyebiliriz. Yeraltına Mektuplar, belki de sevdiğimiz yazarlara iki satır yazmak için ille de ölmelerini beklemek gerekmediğini hatırlatıyor ve kendiliğinden böyle bir çağrı yapıyor...