31 Ağustos 2013 Cumartesi

Antalya Güzeloba Express

Antalya Güzeloba Express 80. sayısı çıktı.

pdf 
epub
mobi

Bu sayıyla beraber 9. cildi de tamamladım.

Yazın dünyasından

31 Ağustos 2013 - 02:30     Milliyet.com.tr »     Gündem Ana Sayfa »    Gündem Yazarları »    Çetin Altan

Kabaklar ha patladı ha patlıyor Şam’da

Çetin Altan Şeytanın gör dediği c.altan@bnet.net.tr

Komşumuz Suriye’de uzun zamandan beri bir iç savaş sürüyordu; kimyasal silahların da kullanıldığı ortaya çıkınca, dünyanın gözleri Suriye’ye dikildi. Türkiye’ye de milyondan fazla Suriyeli kaçmıştı; daha en az yarım milyonun da kaçacağı öngörülüyordu.
***
Biz de onları Urfa’nın Ceylanpınar gibi sınırdaki ilçeleriyle, Hatay’ın ilçeleri arasındaki “askeri kamplara” yerleştiriyorduk. Oralarda kendi aralarında kavgaya tutuşanlar da oluyordu.
***
Marx ile Engels’in dediği gibi, bu tür olaylarda boşa harcanan enerjiler, üretime yönetilse ne bizde fakir kalırdı, ne Suriye’de. Ama olamıyordu işte; siyasetçiler öyle düşünmüyorlardı.
***
Suriye Devlet Başkanı Esad’ın başında patlayan, yahut patlayacak olan kabak; ne sakız, ne asma kabağıydı; bir insanın zor kucaklayabileceği “balkabağıydı”.
***
“Kabak” sözcüğü, halk dilinde de çeşitli anlamlar kazanmıştı; saçsız başa “kabak”, anlamsız bir söze de “kabakça” deniyordu.
***
Eskiden köy kahvelerindeki bekâr erkekler arasında şöyle şakalaşmalar da oluyordu:

Kabak da pişti tuz ister,
Benim canım kız ister,
Kız olmazsa dul olsun
Şeftalisi bol olsun.
***
Üstelik dün 30 Ağustos Zafer Bayramı’ydı, yani değişik bir deyimle Kışla Bayramı...
Kemalettin Kami, hamasi şiirlerinden birine şöyle başlıyordu:

Yirmi altı Ağustos gece sabaha karşı
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı
***
Ata’nın ünlü ilkesi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” da havada kalmıştı; 30 yıldan bu yana ne yurtta sulh vardı, ne cihanda.
***
10.5.1977 tarihli Hürriyet gazetesinde imzasız çıkmış bir fıkra:
“Vurulmuş, ezilmiş, parçalanmış bahtsız birinin kimlik tespiti yapılıyordu.
Doktorlardan biri:
- Mutlaka Ankaralı siyasetçilerden biri olacak şu, dedi.
Yanındakiler:
- Nereden anladınız, diye sordular.
Doktor parmağıyla göstererek şu cevabı verdi:
- Baksanıza ar damarı çatlamış.”
***
Madem dün 30 Ağustos’tu. Zafer Bayramı eskisi kadar gösterişli kutlanmasa da, yine kutlayanlar olmuştu kışlalarda.
Kutlu olsun.

Yazın dünyasından


İrlandalı şair Seamus Heaney öldü

Son güncelleme: 30 AĞUSTOS 2013 - TSİ 21:15

Pekçok kişiye göre Yeats'ten beri İrlanda'nın çıkardığı en büyük şair, Seamus Heaney 74 yaşında öldü. Ailesi tarafından yapılan kısa açıklamada şairin sabah saatlerinde Dublin'de yattığı hastanede hayata veda ettiği kaydedildi.

Heaney "gündelik mucizeler ve yaşayan geçmişi tasvir etmekteki şiirsel güzelliği ve etik derinliği" nedeniyle, 1995 yılında Nobel edebiyat ödülüne layık bulunmuştu. Heaney bir dönem Saray Şairi oldu, Somerset Maugham ve TS Eliot ödülleri de dahil bir çok ödüle layık görüldü. Şairin sağlığı son zamanlarda bozulmuştu. 2010'da felç geçirdikten sonra The Human Chain (İnsan Zinciri) adlı kitabını yayımlamıştı. Heaney 1939 yılında Kuzey İrlanda'nın Derry bölgesinde bir çiftlikte 9 çocuklu yoksul bir aileye doğdu. İlk öğrenimini Katolik okullarında gördü, Belfast'ta Queens Üniversitesi'ne gitti, öğretmen oldu. Zaman zaman ABD'de de öğretmenlik yaptı ama esasen İrlanda'da Dublin'i evi kabul etti. İlk kitabı Death of a Naturalist (Bir Doğalcının Ölümü) 1966'da yayımlandı. Bu ilk şiirlerinde Kuzey İrlanda'da geçen çocukluk yıllarının etkisi hissedilir ama İrlanda'yı saran siyasi sorular yoğunlaştıkça şiirleri de daha politik bir ton taşımaya başladı. Şairin 'Somerset Maugham Ödülü'nü alan ilk kitabını, 1969 yılında 'Door into the Dark' ('Karanlığa Açılan Kapı') ve1972 yılında 'Wintering Out' ('Kışı Geçirmek') izledi. 1975 yılında yayınlanan 'North' ('Kuzey') adlı dördüncü kitabı, Heaney'in kendi kuşağı içerisinde gerçekleştirdiği büyük aşamanın izlerini taşır. Belfast'ta Cumhuriyetçiler ile Birlikçiler ve İngiliz güçleri arasında şiddetin tırmandığı yıllarda Belfast'tan ayrılıp, Dublin'e yerleşen Heaney, bir Katolik için gittikçe zorlaşan gündelik hayatı tarihsel bir perspektifle işledi. Oxford, Harvard ve Berkeley üniversitelerinde konuk profesör olarak dersler de veren Heaney, 1985'te 'Station Island' ('İstasyon Adası') ile 'Sweeney Astray' ('Yolunu Şaşırmış Sweeney') adlı iki şiir kitabı daha yayınladı.

Sabit Fikir 30


Dergi
SabitFikir Sayı: 30
Kolektif
Sabit Fikir Dergisi / Periyodik Yayınlar

Etiket Fiyatı    : 3,00 TL (KDV Dahil)
idefix Fiyatı    :3,00 TL (KDV Dahil)

Sabitfikir.com'un matbu versiyonu olan SabitFikir dergisinin ağustos sayısı çıktı. Bu sayının dosya konusu, ülkemizde LGBT-edebiyat ilişkisiyle ilgili: "Gökkuşağı Altındaki Edebiyat".

"Türkiye'de 12 Eylül darbesiyle homofobi yeniden canlandı; erkek eşcinseller, travesti ve transseksüeller aşağılayıcı sıfatlar ve alçaltıcı muamelelerle sürgün edildi. Böylece, bugün hala sık sık tanıklık ettiğimiz nefret cinayetlerinin tohumları atılmış oldu. Ama bir yandan da darbenin ardından gelen neoliberal politikalar sayesinde bireyin tüketici sıfatıyla da olsa öne çıkması, bastırılmış cinsel kimliklerin ifade edilmesine olanak sağladı. Ten, haz ve seks keşfedildi, cinsel eğilimler sınıflandırıldı, cinsellik ilk kez üzerinde bu kadar çok konuşulan ve tüketilen bir alan haline geldi. Demir Özlü, Ferit Edgü, Selim İleri, Bilge Karasu, Adalet Ağaoğlu, Leylâ Erbil gibi yazarlar eserlerinde eşcinsel temalara yer verirken; Attilâ İlhan'ın Fena Halde Leman (1980) ve Haco Hanım Vay (1984) romanlarında lezbiyenlik cinsel şiddet, sadizm, pedofili, travestilik gibi klişe kavramlarla harmanlanarak ele alınmıştır."

Hande Öğüt, "Eşcinsel Edebiyattan LGBT Edebiyatına" başlıklı bu kapak yazısında, bir yandan LGBT hareketin tarihçesini gözler önüne sererken bir yandan da LGBT bireylerin edebiyattaki yansımalarını mercek altına alıyor. Öğüt'e göre, "gerçekte XIX. yüzyılda eşcinsellik" olarak kurulan kategori, tarihin hiçbir döneminde tekil, yekpare bir grubu tanımlamamıştır. Hatta evrensel bir gey, lezbiyen, trans kimliği değil, sınıfsal, kültürel, etnik, tarihsel farklılıklar mevcuttur." Lezbiyen karakterlerin, hemen tüm kurmacalarda iki tip olarak belirdiğini söylüyor Öğüt: "Hastalıklı lezbiyen ve kurban lezbiyen. Bu tasavvura göre hastalıklı olan erkeksi kadın, kurban ise yanlış bedene hapsolan kadındır."

Hande Öğüt dergimizin 30. sayısının kapak konusu olan bu yazısında, eşcinsellikle bağlantılı olarak tartışılan edebiyatın, büyük ölçüde, kendilerini "gey" olarak tanımlayan yazarlar tarafından yazılmadığını da iddia ediyor.

"Normal algısı, doğan görünümlü şahin gibi"

Hasan Cömert'in Aksu Bora ile yaptığı söyleşi de "homofobi" kavramı üzerinde odaklanıyor. Bora, Bir İstanbul Masalı isimli dizideki eşcinsel karakterden giriyor, toplumun "normal" algısından geçiyor, bugünkü LGBT bireyler için şansın biraz daha arttığı iddiasından çıkıyor: "Tabii, bazı "işler" iyileşiyor. Yirmi yıl önce gazetelerde "g.tveren" gibi tabirler rahatlıkla kullanılabiliyordu; bugün "marjinal" filan türünden kibar ifadeler kullanmaları gerekiyor!"

Sinan Yusufoğlu ise dosya konusunu tamamlayan yazısında hem Türkiye hem de dünya sineması ekseninde edebiyattan beslenen LGBT filmlerine bir bakış atıyor.

Yusufoğlu, "Heteroseksist ve ataerkil bir dilin içine sıkıştırılan LGBT bireyler, toplumsal alanda olduğu gibi sinema/televizyon dünyasında da yok sayılıyorlar," dediği bu yazısında, Perihan Mağden'den Kemal Tahir'e, E.M. Forster'dan Jean Genet'ye kadar uzanan bir yolculuğa çıkarıyor bizi.

SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi halini alan Kararsız Okur infografiği de kapak konusunu destekliyor. Kuramdan kurmacaya LGBT temalı kitap önerilerini keşfetmek için okları izleyin! Kararsız Okur'u her zamanki gibi Aysu Önen hazırladı ve Sedat Girgin resimledi.

"Portreler" ve güvenilir kitap eleştirileri için

SabitFikir, yakın bir zaman önce kaybettiğimiz Leylâ Erbil'i Oylum Yılmaz'ın yazısıyla anıyor. Lakin, Yılmaz'ın yazısına portre demek imkansız. Oylum Yılmaz, "Portresiz" başlığını kullandığı bu yazıda alışılagelmiş bir portreye girişip Erbil'in ardından duygusal laflar sıralamakla yetinmiyor, Erbil'in direnişçi ruhuna selam veriyor: "Leylâ Erbil, edebiyatımızın devleşen bilinçlerinden biri. Edebiyatta bilinç, ölümle solmaz ne mutlu ki."

Sevin Okyay da yazısında, Gölge Oyunu isimli kitap vesilesiyle, geçen yıl aramızdan ayrılan Ray Bradbury'ye selam çakıyor.

Ceyhan Usanmaz'ın Gölgede Kalanlar sayfalarında ise bu ay Roald Dahl ve onun çocuk kitaplarına göre daha az bilinen "yetişkin hikayeleri" var.

Aysu Önen iki erken dönem novellasından yola çıkarakThomas Bernhard'ı ele alırken, Melisa Kesmez de Ercan Kesal'ın, kendi hatıralarından derlediği hikayelerindeki izini sürüyor.

Algan Sezgintüredi, Ursula K. Le Guin, Stone Arabia, Jeremy Dyson, George Orwell, Celil Oker ve Celal Güngördü'nün eserlerini güvenilir eleştirmenler A. Ömer Türkeş, küçük İskender, Yankı Enki, Hayati Roman, Nazan Maksudyan, Oylum Yılmaz ve Selçuk uygur yorumluyor.

Kelebek Etkisi'nde Elif Tanrıyar "edebiyatın en fettan, en seksi, en tehlikeli kadınları"nı ele alırken, Mert Tanaydın da Dünyadan sayfalarında bu yılki IMPAC ödülünü değerlendiriyor. Fikri Sabit ise Yayınılar Birliği'nin Gezi Parkı ile ilgili yaptığı açıklama ve sonrasındaki gelişmeleri hatırlatıyor.

Devin Özgür Çınar'ın, Keşfet bölümünde SabitFikir okurlarına kendi el yazısı ile önerdiği kitap ise Bitirgen.

SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Selçuk Ören'e ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil, iç sayfalarda "özellikle dosya sayfalarında" dikkatli gözler, çok sayıda genç çizerle de karşılaşıyor.

SabitFikir'i nereden bulacağız?

Yayın yönetmenliğini Elif Bereketli'nin yaptığı SabitFikir, Idefix paketleriyle ücretsiz. SabitFikir'in içeriğini ve daha fazlasınıwww.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.

İşte dosya yazısından bir tadımlık:

İktidar ilişkilerinin ortaya çıktığı noktada, biliyoruz ki, direniş olanakları da belirir. Eşcinselliğin sabit tarihini kırılmaya uğratan da, işte bu direniş olanaklarının lezbiyen, gey, biseksüel, trans bireylerinin elinde (LGBT) cinsiyetçi ve homofobik iktidara karşı eyleme dönüşmesi olmuştur. Zaten, XIX. yüzyılda "eşcinsellik" olarak kurulan kategori, tarihin hiçbir döneminde tekil, yekpare bir grubu tanımlamamıştı; evrensel bir gey, lezbiyen, trans kimliği değil, sınıfsal, kültürel, etnik, tarihsel farklılıklar mevcuttu.

"Direniş olanaklarının eyleme dönüşmesi" derken bahsettiğimiz kuşkusuz ki, bu farklılıkların görünür hale gelerek kimlik politikalarının oluşmaya başlamasının tarihi olan Stonewall İsyanı, yani LGBT hareketin politik miladı. LGBT bireylerin 1969'da New York'ta buluştukları barlara düzenlenen polis baskınlarına karşı gösterdikleri fiziksel direniş olan Stonewall İsyanı sonrası "eşcinseller", "gey" haline gelmiştir. "Eşcinseller polis vahşiliğine razı olmuşlardı; geyler onunla savaştılar," diyen Margaret Cruikshank eşcinsellerin hasta ve günahkar oldukları düşüncesini reddedip heteroseksüellerle eşitliği talep ettikleri, ayrımcılığı protesto etmek için bir araya geldikleri ve yığınlar halinde açığa çıktıkları zaman gey haline geldiklerini belirtir.

Cinsiyet çeşitliliğini, ortak bir tarihyazımında değerlendirmek/sabitlemek mümkün değil. Dinamiklerini ve bağlamını kaçınılmaz olarak tarihin belirlediği, eşcinsellikle bağlantılı olarak tartışılan edebiyat büyük ölçüde kendilerini "gey" olarak tanımlayan yazarlar tarafından yazılmamıştır. Normdışı cinselliklere yer veren kimi romanlar negatif klişeleri üretir, kimi olumlayıcı temsiller geliştirir. Ancak eşcinselliğin "yasa dışı" olduğu dönemde oluşan ihlalci edebiyat ile gey ve lezbiyen kimliklerin meşrulaştığı dönemin edebiyatı aynı değildir, tek yönlü bir eleştirel bakışla değerlendirilemezler. Çünkü eşcinsel hareketi tarihsellikten, sınıfsallıktan ve ırksal farklılıklardan yoksun değildir. Hareketi kabaca üç döneme ayırmak mümkün: 1890'lardan II. Dünya Savaşı'na kadar, eşcinselliğin azad edildiği, hoşgörüldüğü dönem; savaş sonrasından 1969'daki Stonewall Ayaklanması'na kadar eşcinselliği destekleyen hareket ve LGBT özgürlük hareketi.

İlk dönemde Oscar Wilde davası, homoseksüelliğin açığa çıkarılmasında bir ilki teşkil etmekteydi. XIX. yüzyılda Batı'da erkek eşcinselliği ve sodomi kanun dışı sayılır, kimi kez ölümle cezalandırılırken, kadın eşcinselliğine göz yumuluyordu; kadınlar aralarında cinsellik olmadan ve erkek rollerine öykünüp erkek gibi dolaşmadıkları takdirde âşık olabilir, birlikte yaşayabilirlerdi. Elbette ki bu ayrıcalıktan varlıklı üst sınıflar yararlanabiliyordu. Bu dönemde bohem bir eşcinsel edebiyatı oluşmaya başlamıştı. İngiltere'de 1905'te kurulan ve 1920'lere kadar sözü geçen Bloomsbury Topluluğu, eşcinselliği çevreleyen sessizliği kendi aralarında gerçekleştirdikleri sohbetler, mektuplaşmalar, ev partileriyle bozuyordu. Virginia Woolf, E.M. Forster, Roger Fry, Duncan Grant ve Lytton Strachey gibi yazar ve şairlerin üyesi olduğu bu topluluk, eşcinselliğin politik anlamda özgürleşmesine yönelik sanat ve edebiyat yoluyla zemin hazırlamaktaydı.

Dünya edebiyatına unutulmaz eserler kazandıran Louis Aragon, Jean Cocteau, James Baldwin, Truman Capote, D.H. Lawrence, Federico García Lorca, André Gide, Jean Genet, Klaus Mann, Thomas Mann, Marcel Proust, Walt Whitman, Tennessee Williams gibi yazar ve şairler de gey kimliği öne çıkaran eserleriyle bir eşcinsel erkek edebiyatı kanonunun oluşmaya başlamasını sağladılar. 1920 ve 1930'larda New York, Chicago, Paris gibi büyük şehirlerin ev sahipliği yaptığı lezbiyen barlardan da bohem bir altkültür ve lezbiyen edebiyatı çıkmaya başladı. Colette, Djuna Barnes, Anais Nin lezbiyen edebiyatın erken örneklerini verdiler. Radclyffe Hall'ın heteroseksüel bir kadına aşık, doğuştan erkeksi bir üst sınıf lezbiyeni anlattığı 1928 tarihli romanı The Well of Loneliness (Yalnızlık Kuyusu) ise 60'ların sonlarına kadar "lezbiyenlerin incili" olarak kabul görecekti. Aynı yıl yayımlanan Virginia Woolf'un hayatının aşkı Vita Sackville-West'in kurgusal biyografisi olan Orlando, Woolf'un edebiyatını belirleyen klasiklerden biri haline geldi. Yine dönemin şairleri Renée Vivien ve Natalie Clifford Barney, Sappho'yu yücelten şiirler yazdılar, lezbiyen bir şiir akımı yaratmayı amaçladılar. Beraber açtıkları "Dostluk Tapınağı" adlı salon, lezbiyen kültürün oluşmasında önemli rol oynadı.
Türkçe
64 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 21 x 29 cm
İstanbul, 2013, 1. Basım
ISBN : 2880000107484
Genel Yayın Yönetmeni : Elif Bereketli



Tanıtılan kitaplar, yazarlar, konular (seçki)

İnceleme/Tanıtım

Gökkuşağı Altındaki Edebiyat
The Cuckoo's Calling, Robert Galbraith (JK Rowling)
Kızıl Ölümün Maskesi, Edgar Allan Poe
Hiç Olmamış Gibi Yapalım & Blog Dünyasının Yıldızı Tuhaf Hayatını Anlatıyor..., Jenny Lawson
Edebiyat Ölmelidir!, Enver Aysever
Nasıl Yazar Olunur?, Enver Aysever
Anma: Leylâ Erbil
Bohane Kenti, Kevin Barry
Katilin Şahidi, Algan Sezgintüredi
Amras - Watten, Thomas Bernhard
Peri Gazozu, Ercan Kesal
Malafrena, Ursula K. Le Guin
Tamirci, Bernard Malamud
Benden Bu Kadar, Roald Dahl
Gölge Oyunu & Ray Bradbury Anısına Yepyeni Öyküler, Mort Castle,Sam Weller
Edebiyatın fettan kadınları: Metresler
Stone Arabia & Bir Rock'n Roll Romanı, Dana Spiotta
Tekinsiz Kitap, Jeremy Dyson
Kitaplar ve Sigaralar, George Orwell
Ateş Etme İstanbul, Celil Oker
Pas, Celal Güngördü

Yeniler

Reklamlar

Gümüş Kuğu, Benjamin Black
Acımasız, Karin Slaughter
Kuzin Bette, Honore de Balzac
İki Kız Kardeş, Edith Wharton
Anansi Çocukları, Neil Gaiman
Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk
Kar, Orhan Pamuk
İstanbul & Hatıralar ve Şehir, Orhan Pamuk
Öteki Renkler & Seçme Yazılar ve Bir Hikaye, Orhan Pamuk
Robert Capa'yı Beklerken, Susana Fortes
Bitirgen, Figen Şakacı
Harputlu Azize, Memduh Bayraktaroğlu
Türkiye'de Çin'i Düşünmek & Ekonomik, Siyasi ve Kültürel İlişkilere Yeni Yaklaşımlar, Selçuk Esenbel,İsenbige Togan,Altay Atlı
Gündelik Hayatın Eleştirisi II & Gündelik Hayat Sosyolojisinin Temelleri, Henri Lefebvre

Kitap özetleri

Gümüş Kuğu, Benjamin Black
Dublin'in seçkinler dünyasına uzanan karanlık bir şebekenin üzerindeki örtüyü kaldırmasının üzerinden henüz kısa bir zaman geçmişken, Patalog Dr. Quirke kendini genç bir kadının intiharını araştırırken bulur. Bir önceki fırtınanın yol açtığı hasarları atlatmaya çalışırken şantaj, uyuşturucu bağımlılığı, cinsel tutkularla örülü bir entrikanın ortasında kalan Quirke, bu kez ailesini bu işin dışında tutmayı başarabilecek mi? Booker Ödüllü İrlandalı yazar John Banville'in takma adla yazdığı polisiye/gerilim serisinin ikinci kitabı Gümüş Kuğu özellikle dili ve karakter zenginliğiyle göze çarpıyor.


Acımasız, Karin Slaughter
"Slaughter'ın romanları gerçek gibi. Büyük bir özgüvenle, titizlikle ve tutkuyla yazıyor." Washington Post
"Slaughter, en büyük bombalarını kitabın başında patlatacak cesarete sahip, en dikkatli okurlarını bile şaşırtıyor." Kirkus Reviews
"Sırları ve dolambaçlarıyla incelikli bir örümcek ağı." Los Angeles Times
Acımasız, trafik kazası geçiren bir genç kadının Atlanta'daki bir hastanenin acil servisine getirilmesiyle başlar. Ancak Dr. Sara Linton genç kadının yaralarının sadece kazadan kaynaklanmadığını, öncesinde işkence görmüş olduğunu anlar. Özel ajan Will Trent ve ortağı Faith Mitchell ile birlikte doktor da kendini bu soruşturmanın içinde bulur ve kadının geçmişini araştırır. Soruşturma ilerledikçe karşılarında acımasız bir katil olduğunu anlayacak, olay yerinde, onun yeraltındaki işkence odasına ulaşacaklardır. Katil işbaşındadır, bulunan genç kadın onun ne ilk ne de son kurbanıdır, katil tutuklanmazsa yeni bir cinayetle karşılaşacakları bellidir. Usta polisiyeci Karin Slaughter katili ve kurbanlarını olduğu kadar onların peşindeki üç kişinin sırlarının üzerindeki örtüleri de birer birer kaldırırken güçlü ve dokunaklı, karmaşık ve unutulmaz, soluk soluğa okunacak bir gerilim romanı yaratmış. Genç kuşağın en sevilen polisiye yazarlarından olan Karin Slaughter'ın kitapları dünya çapında 32 dile çevrildi, 30 milyon okura ulaştı. Acımasız, tıpkı Paramparça gibi İngiltere ve Hollanda'da çok satanlar listesine bir numaradan girdi ve haftalarca kaldı.


Kuzin Bette, Honore de Balzac
Balzac'ın ölümünden önce yazdığı son büyük romanı olarak kabul edilen Kuzin Bette, intikam, tutku, zaaf ve erdem üzerine klasik bir yapıt. Mutlu bir aile yaşantısı kuran akrabalarına duyduğu kıskançlığın pençesindeki Kuzin Bette, çapkın eniştesinin göz koyduğu güzel ve şuh Valerie'yle baş başa verip entrikalar düzenler ve geniş ailesinin çöküşünü planlar. Paranın tek amaç haline geldiği devrim sonrası Fransız burjuva toplumunda, konfor ve statü için aşkı kullanan kadınların ve kudretlerini kadınları elde etmek için sonuna kadar harcayan erkeklerin iç dünyalarını ince ayrıntılarıyla işleyen Balzac, günümüzün pembe dizi senaryolarında tekrarlanmaya devam eden aşk entrikalarını da edebiyata kazandırmıştır. Kuzin Bette, gerçekçilik ve doğalcılık akımlarının yaratıcısı olan Balzac'ın 12 ciltlik İnsanlık Komedisi'nin en önemli öğelerinden biridir.
"Balzac'ın eseri Kuzin Bette, deneysel romanın ilk örneklerinden olmasına rağmen gerek insan ilişkileri gerekse 19.yy başı Fransız toplumundaki değişimler üzerine kuvvetli gözlemler içermektedir." Emile Zola.


İki Kız Kardeş, Edith Wharton
İki Kız Kardeş'te, Amerikan edebiyatının klasikleşmiş yazarlarından Edith Wharton, 20. yüzyıl başlarındaki Amerika'nın yoksul çevrelerine bir pencere açıyor. Ann Eliza ve Evelina Bunner, mütevazı dükkânlarında çalışarak hayata tutunmaya çalışan iki kardeştir. Birbirinin aynı renksiz geçen günleri, satın aldıkları bir saatle birlikte bambaşka bir yöne çevrilir. Alman göçmeni olan saat ustası Ramy, iki kardeşin hayatlarının altüst edecek, kaçınılmaz ve trajik bir sonun temellerini atacaktır. Amerika'nın kent yaşamının ve toplum düzeninin fon oluşturduğu bu küçük roman, başkahramanları dışında çizdiği yan karakterlerle de klasik edebiyatın önemli örneklerinden biri sayılıyor. Wharton, İki Kız Kardeş'te fedakâr davranışın ironik bir şekilde trajediyle sonuçlanmasını işlemiştir. Edith Wharton bir zamanlar, "Hayat, soyut ilkelerle ilgili değildir ancak kader, eski geleneklere, eski inançlara, eski trajedilere ve eski hatalara verdiğimiz tavizler ve zavallı uzlaşmaların birbirinin arkasından gelmesidir," diye yazmıştı.


Hiç Olmamış Gibi Yapalım & Blog Dünyasının Yıldızı Tuhaf Hayatını Anlatıyor..., Jenny Lawson
Bu kitap şaşırtıcı bir keşifle ilgili; korkutucu biçimde insani anların –sanki hiç olmamışlar gibi yapmayı tercih ettiğimiz anların– aslında bizi bugün olduğumuz kişiye dönüştüren anlar olduklarının keşfi. Hayatımın en iyi hikâyelerini bu kitaba sakladım." Forbes dergisinin "kadınlara yönelik en iyi 100 internet sitesi" listesinde yer alan bloggess.com ile dünya çapında üne kavuşan çılgın, ironik, komik ve samimi blog yazarı Jenny Lawson'ın hayatından kesitler okurken "bu ne biçim hayat böyle?" diyeceksiniz.


Anansi Çocukları, Neil Gaiman
Karanlık, korkutucu ve büyülü dünyalara eğlence, mizah ve samimiyetle bambaşka bir tat kazandıran Neil Gaiman, bu kez okurunu, yeryüzü üzerinde söylenegelen tüm öykülerin sahibi örümcek-tanrı Anansi'nin ve çocuklarının macerasına kulak vermeye çağırıyor. Her şey Şişko Charlie'nin, ölen babasının aslında bir tanrı olduğunu öğrenmesiyle başlar. Bu yetmezmiş gibi Şişko Charlie, Örümcek adında gizemli bir kardeşi olduğunu da öğrenir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır; insanlar için de, tanrılar için de... Neil Gaiman, 1960 yılında İngiltere'de doğdu. Bugüne kadar pek çok fantazya romanı ve çizgi roman yazmıştır. Sandman serisi, Yıldız Tozu, Amerikan Tanrıları, Kıyamet Gösterisi, Yokyer ve Koralin ve Gizli Dünya yazarın öne çıkan eserlerinden başlıcalarıdır. Hugo, Nebula, Bram Stoker ve Newbery Medal gibi pek çok ödül kazanan yazar, hayranları tarafından edebiyat dünyasının ‘rock yıldızı' olarak görülmektedir. (Hâlâ 1.80 boyundadır ve siyah tişörtler giymektedir.) Neil Gaiman'ın Anansi Çocukları romanı, British Fantasy Society'nin verdiği En İyi Roman ödülüyle Locus dergisinin verdiği En İyi Fantazi Romanı ödülüne değer bulundu.

   
Kar, Orhan Pamuk
Pamuk'un "İlk ve son siyasi romanım" dediği Kar, Türk edebiyatında 1990'ların siyasi atmosferini ele alan, dönemi bütün şiddeti ve çatışmalarıyla anlatan en iyi ve en iddialı romandır. Kars'taki siyasal İslamcılar, solcular, Türk ve Kürt milliyetçilerinin hikâyesini inanç, başörtüsü sorunu, askeri darbeler ve üçüncü dünyada yaşamanın öfkesi ve ümitsizliği üzerinden tartışan Kar'da Pamuk, başka romanlarında da zaman zaman gördüğümüz mizah yeteneğini bu defa sonuna kadar sergiliyor. Kar'ı, romanın yazılış ve yayımlanma süreçlerinin daha önce bilinmeyen ayrıntılarına değinen bir sonsözle birlikte yayımlıyoruz. On iki yıldır Almanya'da sürgün olan şair Ka Türkiye'ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkân dükkân bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır. Kars'ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve türban direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal gruplar, dedikodular, söylentiler, Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve Ka için aşk ve mutluluk vaadi vardır. Kar Türkiye'nin temel siyasi çatışmalarını anlamamız için okunması gereken bir roman.
"Kar zamanımızın okunması gereken temel kitaplarından..." MARGARET ATWOOD
"O ne bir ideolog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci. Orhan Pamuk büyük bir romancı." NEW YORK TIMES


Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk
Orhan Pamuk'un "En renkli ve iyimser romanım" dediği Benim Adım Kırmızı, yazarın dünyada şimdiye dek en çok satan romanı oldu; Fransa ve İtalya'da yılın kitabı seçildi, dünyada bir romana verilen en prestijli ödüllerin başında gelen Uluslararası IMPAC Dublin ödülünü kazandı. Eski resim sanatımız, Doğu ve Batı'nın dünyayı görme biçimleri, aşk ve ölüm hakkında unutulmaz bir tarihi roman olan bu çağdaş klasiği, ilk yayımlanışından 15 yıl sonra, yazarın sonsözü ve kapsamlı bir sanat-tarih kronolojisiyle birlikte sunuyoruz. Benim Adım Kırmızı, hem Orhan Pamuk'un en çok dile çevrilen ve en çok hayranlık duyulan eseri hem de modern edebiyat tarihimizin dünyada en çok okunan kitabı. Orhan Pamuk'un "en renkli ve en iyimser romanım" dediği Benim Adım Kırmızı, 1591 yılında İstanbul'da karlı dokuz kış gününde geçiyor. İki küçük oğlu birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca, o sırada babasının tek tek eve çağırdığı saray nakkaşlarını saklandığı yerden seyreder. Eve gelen usta nakkaşlar, babasının denetimi altında Osmanlı Padişahı'nın gizlice yaptırttığı bir kitap için Frenk etkisi taşıyan tehlikeli resimler yapmaktadırlar. Aralarından biri öldürülünce, Şeküre'ye âşık, teyzesinin oğlu Kara devreye girer. İstanbul'da bir vaizin etrafında toplanmış, tekkelere karşı bir çevrenin baskıları, pahalılık ve korku hüküm sürerken, geceleri bir kahvede toplanan nakkaşlar ve hattatlar sivri dilli bir meddahın anlattığı hikâyelerle eğlenirler. Herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine bu kitap, aynı zamanda eski resim sanatının unutulmuş güzelliklerine bir ağıt.
"Türk romancısı Orhan Pamuk, Avrupa'ya roman nasıl yazılır, gösteriyor." FRANKFURTER ALLGEMEINE

İstanbul & Hatıralar ve Şehir, Orhan Pamuk
Orhan Pamuk İstanbul'da, hayatının ilk yirmi iki senesini bir büyüme ve olgunlaşma romanına dönüştürüyor. Yazarın çocukluğu ve ilkgençliğinin hikâyesi ve aile tarihiyle İstanbul'un bir imparatorluk başkentinden 20. yüzyıl başlarında yıkıntılarla ve hüzünle dolu bir şehre dönüşmesinin hikayesi olan İstanbul – Hatıralar ve Şehir, yalnızca Pamuk'un bir İstanbul yazarı olarak ününü sağlamlaştıran kitabı değil, aynı zamanda tüm dünya edebiyatında bir şehrin ruhu hakkında yazılmış en derin kitaplardan biri. Pamuk çocukluk ve gençliğini anlatıyor... "Ruhumdaki bu kırılmayı hissediyor, yaklaşan yalnızlığımdan telaşa kapılıyor, içine düşmekte olduğum karanlığın bir hayat tarzı olmasından korkarak herkes gibi olmaya karar veriyordum: On yedi on sekiz yaşlarımda bir dönem herkesi güldüren, her fırsatta şaka yapan, herkesle arkadaşça, hatta serserice iyi geçinen bir cemaat adamı gibi gözükmeyi başardım... Herkesin kafayı fazla takmadan yaptığı şeyleri yapabilmek için niye benim dişimi sıkmam, gayret etmem, sonra da poz yaptığım için kendimden nefret etmem gerekiyordu?" Yazarın kendini "ben" olarak ilk hissedişinden, annesine, babasına, ailesine yönelen hikâye, bir hüzün ve mutluluk kaynağı olarak İstanbul sokaklarına açılıyor. Günümüzün büyük romancısının gözünden 1950'lerin İstanbul sokaklarını, parke taşı kaplı caddeleri, yanıp yıkılan ahşap konakları, eski bir kültürün yok oluşuyla, onun külleri ve yıkıntıları arasından bir yenisinin doğuşunun zorluklarını keşfederken Pamuk'un ruhsal dünyasının oluşumunu da bir dedektif romanı okur gibi, hızla izliyoruz... Bu özgün ve benzersiz eserde, okurken elden bırakamadığımız kitaplara has o ruh ve duygu birliği var. Orhan Pamuk'un, Ara Güler başta olmak üzere İstanbul'un büyük fotoğrafçılarının çektiği on binlerce kareden ve kendi kişisel albümünden seçtiği fotoğraflar hikâyeye eşlik ediyor.
"Şimdiye kadar bir şehir hakkında yazılmış en unutulmaz, en hüzünlü ve en muhteşem kitap." THE SAN DİEGO UNİON-TRİBUNE
"Sayın Orhan Pamuk, İstanbul'u Dostoyevski'nin St. Petersburg'u, Joyce'un Dublin'i ve Proust'un Paris'i gibi dünyanın her köşesinden okurların kendi hayatlarını yaşar gibi tanıyıp, bir ikinci hayat sürecekleri vazgeçilmez bir edebi şehir yaptınız!" NOBEL KOMİTESi BAŞKANI HORACE ENGDAHL


Öteki Renkler & Seçme Yazılar ve Bir Hikaye, Orhan Pamuk
Öteki Renkler, Orhan Pamuk'un "Pencereden Bakmak" adlı hikâyesiyle, 1980'lerin sonundan 1990'ların sonuna dek yurtiçi ve yurtdışında çeşitli dergilere yazdığı yazılardan, yaptığı söyleşilerden, günlük parçalarından, yerli ve yabancı birçok yazar üstüne yazdıklarından ve politik makalelerinden oluşan zengin bir seçki. Yazarın romanlarını sevenler için onu daha yakından tanıma, yazara yabancı olanlar içinse Pamuk'un dünyasına iyi bir giriş sayılabilecek Öteki Renkler, yıllar boyunca tekrar tekrar dönülüp okunacak bir kitap. Pamuk kişisel ve edebi dünyasını okurlarına içtenlikle açıyor... Öteki Renkler Orhan Pamuk'un çocukluk anılarından mutluluk saatlerine, romanlarını nasıl yazdığından gezi notlarına, sevdiği yazarlar ve kitaplar hakkındaki eleştirilerinden kişisel itiraflarına, şikâyetlerine, siyasi öfkelerine, kültür ve gündelik hayat konusundaki heyecanlarına uzanıyor ve yazarın yalnız romanda değil, düzyazıda da ne kadar usta olduğunu kanıtlıyor. Kaleme aldığı makalelerden, tuttuğu defterlerden, verdiği röportajlardan yapılan bu titiz seçmede, Pamuk kızı Rüya ile olan arkadaşlığını, sigarayı bırakışını, gençlik bunalımlarını, günlük hayatını, sinema zevkini, Boğaz yangınlarını, bildiği İstanbul'u, yalnızlık ve mutlulukla ilgili takıntılarını, toplumun ve kendisinin korkularını ve paranoyalarını anlatıyor. Yazar kitabında ayrıca Dostoyevski'den Tanpınar'a, Kemal Tahir'den Oğuz Atay'a pek çok yazarı ve kitaplarını tartışıyor; roman kuramı, Doğu ve Batı, milliyetçilik ve Avrupa üzerine düşüncelerini açıyor. Nişantaşı'nda geçen ve bir çocuğun gözünden anlatılan "Pencereden Bakmak" adlı uzun hikâye ile birlikte bu kitap, Orhan Pamuk'un Nobel Ödülü'ne uzanan başarılı yolculuğunda renkli dünyasına ışık tutuyor.
"Pamuk yaşayan en büyük yazar." LE POINT
"Pamuk dünyanın en iyi yazarlarından biri." THE NEW STATESMAN


Robert Capa'yı Beklerken, Susana Fortes
Bir yandan savaşın acımasızlığına tanıklık ederken bir yandan da aşkla ve fotoğrafla direnenlerin hikâyesi 20. yüzyıl savaşlarının en çarpıcı görüntülerini insanlığın belleğine kazıyan fotoğraflar için deklanşöre basan kişidir Robert Capa. Bir efsane isim. Bu efsaneyi yaratan da tutkulu bir aşktır. Capa'nın yoldaşı ve meslekdaşı Gerda Taro ile yaşadığı maceralı ilişki. Ama kendini ona en yakın hissettiği zaman Hanoi'nin birkaç kilometre uzağında, Doai Than yolunda olduğu andı. Capa uzun zamandır hiçbir şey hissedemeyinceye dek içerek ciğerlerine zarar veriyor, artık onsuz yaşamaktan bıkmış, öldürülmek için imkânsızı uyguluyordu. Sıcaklık, nem, tahtakurularıyla dolu sefil oteller, seher güneşinin altındaki pirinç tarlalarının parıltısı, balıkçıların tarlaların üzerinde dalgalanan sallanan sandalyelerinin kırılgan sırıkları, toprak yollarda yalın ayak pedal çeviren genç kızların salyangozları andıran şapkaları, dağların taze yeşili, bir pagodanın altın rengi sivri kuleleri, buzlu çay termosu, uçakların uğultusu, uzun çalıların arasında dolanan, dört bir yandaki Viet Minh askerleri. Giuseppe de Santis'in filmi gibi ‘Acı Pirinç' adını taşıyan röportajı için son fotoğrafları çekmek üzere jipten atladı. Hendeğin öbür tarafında ilerleyen adamların ters ışıkta fotoğrafını çekmek üzere taze çimlerin yumuşak yamacına yavaşça, ayaklarını basmadan, çıktı ve birden, deklanşöre basmasıyla, klik, dünya parçalara ayrıldı. Doai Than'da. Hanoi'de.


Kızıl Ölümün Maskesi, Edgar Allan Poe
Poe'nun düşünen insanların hayranlığını fethetmesi, ününe neden olmuş bu maddi mucizelerinden değil, güzellik sevgisinden, güzelliğin uyumlu koşullarını bilmesinden, derin ve dertli, yine de inceden inceye işlenmiş, kristal bir mücevher gibi parlak ve düzgün şiirinden, bir zırhın halkaları gibi sıkı, kibar ve titiz ve en hafif bir niyetin okuru istenen hedefe doğru yavaşça itmeye yaradığı katıksız ve tuhaf, hayranlık verici üslubundan ve nihayet, özellikle bu çok özel deha sayesinde ahlaki düzendeki istisnayı kusursuz, şaşkınlık verici, dehşetli biçimde betimlemesini ve açıklamasını sağlamış olan bu eşsiz mizacından kaynaklanır. Yüz yazar arasından bir örnek alırsak Diderot kanlı canlı bir yazardır; Poe ise, sinir sisteminin yazarıdır, hatta daha fazlasıdır – tanıdıklarımın en iyisi. Baudelaire
Edgar Allan Poe bu dünyada âdeta bir sürgün gibi yaşadı. Dehanın getirdiği uyumsuzluk eksik olmadı yaşamından. Hiçbir maddi güç ya da statü de bu uyumsuzluğun üstesinden gelemedi. Ne var ki Poe'yu Poe yapan da bu: Öykülerinde insanın karanlık yanlarına, sıkışmışlığına, tuhaflığına, zaman zaman duyduğu çaresizliğe gözünü kaçırmadan bakan Poe, okurlarından da aynı cüreti bekliyor. Kızıl Ölümün Maskesi, Tomris Uyar'ın seçtiği öykülerden oluşuyor. Onun çevirilerinin özenini, sağduyusunu, inceliğini okurları biliyor. Bir Tomris Uyar çevirisinin değerini bilmenin önemini göstermek, günyüzüne çıkmasını sağlamak da gerek.


Edebiyat Ölmelidir!, Enver Aysever
Okuma Eylemi ve Yazınsal Serüven Üstüne
Pek çok uyarıcının yanı sıra, yeni medya olanakları ve toplumsal sorunlar içinde savrulan günümüz insanı… Ucuz söylemlerin, sıradan bir "dil"in esir aldığı ve neredeyse zekâmızla dalga geçen bir edebiyat dünyası… Yeniden aynaya bakmak için edebiyat ölmelidir!


Nasıl Yazar Olunur?, Enver Aysever
Yazarların Gizli Sokaklarına Yolculuk
Yazarlar bir başka "memleket"in insanları. Onların sokaklarında dolaşmak biraz cesaret isteyen, cesaret istediği kadar da keyifli bir
eylem. Kimsenin okumaya vakit bulamadığı, herkesin yazmak istediği bir dönemde sır kapısını aralayan bir kitap! Okumak, yazmak, yazarlık için yepyeni sorular…


Katilin Şahidi, Algan Sezgintüredi
Vedat Kurdel. Özel dedektif. Ortağı Tefo ile birlikte önemli cinayet vakalarının çözümüne imzasını gururla attı. Şimdilerde boynuzlu eşler hayrına sokak arşınlıyor. Sıkkın. 31 Aralık 2011 akşamı, çöpçatanlık kokan bir yılbaşı gecesi geçirmek üzere elinde hindi, asansör çalışmadığı için merdivenlerden inerken kafası karışık. Derken dört el silah sesi… Hayat böyledir işte. Doğru zamanda doğru yerde bulursunuz kendinizi ya da doğru zaman ve doğru yer sizi bulur… Sesler hemen şu daireden geldi. İçerde vücuduna istavroz şeklinde nişan alınmış kurban yatıyor. Katil içeride değil, kapıdan çıkmadığına bizzat Vedat şahit. Katil nerede? Polisin gelmesiyle birlikte apartmana giriş çıkışlar kapatılır ve yılbaşı gecesi olması dolayısıyla da anlam taşıyan Papaz Kaçtı partisi başlar… Vedat kafasında kuyrukları birbirine isabet etmeyen tilkilerle, Tefo ise rasyonalize etmedeki ustalığıyla bu macerayı felsefi sorgulamalarla dolu, gündelik hayata ve insan doğasına göndermeler yapan, mizah dolu bir polisiye şenliğe dönüştürüyor.
"Algan Sezgintüredi, dile hakimiyet konusunda kendine ait bir yerde durur, Türkçeye kaptırıp gider. Bu meziyetini çok cana yakın ve inanılır karakterleri, sağlam olay örgüsü ve esprisiyle birleştirince, "Katilin..." diye başlayan dizisi de kendine ait bir yerde duruyor. Ama benim için Vedat ile Tevfik'in maceralarını asıl vazgeçilmez yapan, Algan'ın dil ustalığına ve cüretkârlığına eşlik eden enfes çağrışımlarıdır... Okumuş muydunuz? İşte bir tane daha. Hiç okumadınız mı? Pes! Hemen başlayın." Sevin Okyay


Amras - Watten, Thomas Bernhard
Thomas Bernhard'ın "taşralılık-yurt çatışması", "intihar", "delilik" gibi karakteristik temalarını işlediği, erken dönem eserleri olarak görülebilecek Amras (1964) ve Watten (1969) başlıklı iki anlatısı bir arada. Amras'ta bir Innsbruck trajedisi konu alınıyor: "Tirol sarası"ndan mustarip annenin krizlerinden kaçışı sürekli kumarda arayan bir baba, ailenin bütün servetini kumarda kaybedince artık hayat dayanılmaz bir noktaya varıyor ve iki oğlu ile birlikte ailecek intihar etme kararı alıyorlar. İntihar girişiminden sonra hayatta kalabilen iki erkek kardeş –biri doğa bilimleri eğitimi almış Karl, öbürü müzik eğitimi almış, annesi gibi sara hastası olan Walter– dayıları tarafından kapatıldıkları yıkık dökük bir kulede toplumdan yalıtılmış bir hayat sürüyorlar. Biz ve ben kipi arasında salınan anlatı gotik bir dekorda yoğun, ritmik, şiirsel bir dilin kılavuzluğunda ortadan ikiye kesilmiş bir ikizlik sonatı besteliyor. Watten'deyse Güney Tirol'e özgü bir iskambil oyunu olan "watten" odağında bir anlatı kuruyor Thomas Bernhard. Yasadışı morfin kullanımı yüzünden muayenehanesi kapatılan bir doktor (ben-anlatıcı) ile kamyoncu arasında geçen diyalog bir tür watten oyununun dil aracılığıyla oynanan ve anlatıya dönüşen hali olarak aktarılıyor. Doktor, watten oynamanın bir kurtuluş olmadığını söylerken ülkenin, toplumun bireyi kurtaramadığı gerçeğinin de altını çiziyor: "Sizin de bildiğiniz gibi her şeyin büyük şenliklerle ahmaklığa teslim olduğu bizimki gibi bir ülkede uzun süre yaşayınca, kısa zaman sonra tercih hakkımız kalmaz. Beyin bu ülkede tamamen yersizdir, işsizdir."


Peri Gazozu, Ercan Kesal
"Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor. Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: ‘Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın.' Bu kadar." Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, anne-baba-çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine… Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine… "Alışmaya" direnen bir hekimin gözüyle. Taşranın sıcak kucağı ve serin kasveti üzerine… Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının gözüyle. Türkiye'nin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi… Kalbi avucunda birinin gözüyle. Ercan Kesal'dan, aynanın kenarındaki fotoğraflar misali hayat parçaları, sohbet makamında insan hikâyeleri.


Malafrena, Ursula K. Le Guin
Ursula K. Le Guin'in 1979'da kaleme aldığı Malafrena, yazarın diğer bazı öykülerinden tanıdığımız hayali ülke Orsinya'da geçiyor. Fakat yazarın diğer romanlarında da olduğu gibi, mekân hayali olmasına rağmen resmedilen ortam ve ele alınan meseleler son derece gerçekçi. Sansürün insanları susturduğu, kısıtlamaların her türlü muhalefeti engellediği, iktidarın katı ve kati bir hal aldığı bir ülke Orsinya. Malafrena Vadisi'nde ailesiyle birlikte yaşayan başkahraman İtale Sorde, işte tam da bu koşullarla mücadele etmek üzere güvenli aile toprağını terk edip siyasi çalkantıların hüküm sürdüğü başkente gidiyor. Amacı, devrimci idealleri doğrultusunda toplumun özgürleşmesine katkıda bulunmak — ama tüm iyi niyetine rağmen bunun hiç de kolay olmadığını öğreniyor. Özgürlük, devrim, ideallerle gerçeklik arasındaki kaçınılmaz çatışma ve bu çatışmanın getirdiği hayal kırıklığı, aşk, kimlik arayışı ve aidiyet gibi temaların öne çıktığı Malafrena, Le Guin'in sadece fantastik edebiyatta değil gerçekçi edebiyatta da usta bir yazar olduğunu kanıtlayan bir roman.


Tamirci, Bernard Malamud
1905 devriminden sonra ve Rusya'nın son çarının devrilmesinden önce, 1911 yılında Kiev, "vahşi hurafeler ve gizemci görüşlerle dolu bir Ortaçağ şehri"dir. Kentin her yerinde Yahudi düşmanlığı kol gezmektedir. On iki yaşında bir Rus çocuğu bıçaklanarak öldürülmüş ve vücudundaki bütün kan akıtılmış halde bulununca, Yahudiler ayin niteliğinde bir çocuk cinayeti işlemekle suçlanırlar. Elinden her iş gelen tamirci Yakov Bok cinayetten tutuklanır ve mahkemeye çıkarılmadan hapse atılır. Yapılan suçlamalar çeşitlenip çoğalır ve halkın konuya olan ilgisi tamircinin ıstırabını gitgide yoğunlaştırırken, beraat ihtimali, hüküm giyme ihtimali kadar dehşet vermeye başlar. 1966'da yayımlanan Tamirci, Bernard Malamud'a hem bir Pulitzer Ödülü, hem de ikinci Ulusal Kitap Ödülü'nü kazandırmıştır.
"Malamud'un olağanüstü yeteneklerinden biri daima, gerçek dünyayı bir seviye yukarı çıkarıp metafizik fantezi âlemine dahil edebilmesi olmuştur. Diğeri ise yaşamı, yaşamları ciddiye almak."  Malcolm Bradbury
"Tamirci, Saul Bellow ve Philip Roth'un Büyük Yahudi-Amerikan Romanları arasında yer almayı hak ediyor." - Independent


Benden Bu Kadar, Roald Dahl
Olağanüstü yalın ve akıcı bir dille, şaşırtıcı bir kurguyla, tuhaf ve irkilticiliğiyle gülünç arasında gidip gelen konularıyla usta bir öykü yazarı Dahl. Bu kitabındaki öykülerinde, İkinci Dünya Savaşı'nda görev alan pilotların yaşamlarından eğlenceli kesitler yer alıyor. Kendisi de bir savaş pilotu olan ve Libya Savaşı'nda ağır yaralanan yazar, kendisinin ve arkadaşlarının Libya'da, Yunanistan'da ve Suriye'da başlarından geçenleri trajik ama mizah dolu bir dille öykülerde dile getiriyor.


Gölge Oyunu & Ray Bradbury Anısına Yepyeni Öyküler, Mort Castle,Sam Weller
RAY BRADBURY… Bu ismi duyduğunuzda neler hayal ediyorsunuz? Mars'a giden uzay gemileri ya da merkezinde dünya dışı gösterilerin sahnelendiği tuhaf sirkler görebilirsiniz. Belki de kitapların yakıldığı distopik bir geleceğe tanıklık ediyorsunuzdur… veya dövmelerin insan vücudu üzerinde hareket ettiği sıradışı bir gösteriye. Ya da belki de, aniden zamanda geriye gidip küçük bir Amerikan kasabasına, havanın yaz kokularıyla dolduğu ve hayatın neredeyse kusursuz olduğu bir zamana dönüyorsunuzdur… neredeyse. Emsalsiz bir hikâye anlatıcısı, imkânsızlıklar şairi ve Amerika'nın en sevilen yazarlarından biri olan Ray Bradbury, olağanüstü kariyeri yetmiş yıla yayılan bir edebiyat devidir. Şimdi, bugünün en farklı ve meşhur yazarlarından yirmi altı tanesi bu ustayı onurlandırmak için sizlere yeni kısa hikâyeler sunuyor.
"Gölge Oyunu, Ray Bradbury hayranları için olduğu kadar, zengin hayal gücü barındıran, ustaca işlenmiş, şaşırtıcı derecede özgün ve sarsıcı kısa hikâyeler okumaktan hoşlanan tüm okurlar için de sahipsiz bir hazine. Ramsey Campbell, Harlan Ellison, Margaret Atwood, Neil Gaiman, Audrey Niffenegger ve Kelly Link gibi ünlü isimlerin karanlık fantastik kurgularını tanıyan hiç kimse onları bu derlemede gördüğüne şaşırmaz; fakat aralarında Dave Eggers, Jacquelyn Mitchard, Dan Chaon, Bonnie Jo Campbell ve Julia Keller'ı da görmek bir çeşit sürpriz sayılır. Hepsi de birer Ray Bradbury hayranı, hepsi de çok yetenekli." Joyce Carol Oates
"Hiç kuşkusuz Ray Bradbury hem bu çağın hem de tüm çağların en büyük ve en yaratıcı yazarlarından biridir. Hârikulade hikâyelerden oluşan Gölge Oyunu, Amerika'nın usta hikâye anlatıcısı için kusursuz bir övgü." Stan Lee


Stone Arabia & Bir Rock'n Roll Romanı, Dana Spiotta
Bu öyle bir şey ki... bir insanı bütün ömrün boyunca tanımışsın aranızda ne bir ilk izlenim, ne baştan çıkarma girişimleri, ne de insanların yavaş yavaş birbirini tanıması diye bir şey yaşanmış" diye tanımlıyor kardeşler arasındaki ilişkiyi Denişe. "Bizimkisi, tamamıyla bilmek, bazen çok fazla şey bilmek durumuydu." O ve şimdilerde kırklı yaşlarını süren Nik için kardeşlik, hayatlarındaki en önemli ilişki oldu. Nik her zaman bir sanatçıydı. Kendini bildi bileli bir sanatçı olmuştu, bir an için . bile kendini sorgulamamıştı. Sanatıyla onaylanmak, geniş kitlelere seslenmek gibi bir amacın peşinde olmadı. Sadece kendisi için üretiyor ve kendi alternatif tarihini yazıyordu. Denişe ise her zaman onun en tutkulu, en sadık ve bazen de tek hayranı oldu. Arkadaşları ölürken, anneleri hafızasını kaybederken ve dünya tekinsiz bir geleceğe doğru her gün bir adım daha savrulurken, Denişe ve Nik'in Tarihsel Kayıtlar'ı da kendi kaderlerini tamamlamak için yazılıyordu. Dana Spiotta, Stone Arabia'da yaratıcılığın ta kendisine adanmış bir ömrün izini sürerken, dünyanın cümbüşü içinde kapanılan müzik dolu bir mabedin kapılarını aralıyor.


Türkiye'de Çin'i Düşünmek & Ekonomik, Siyasi ve Kültürel İlişkilere Yeni Yaklaşımlar, Selçuk Esenbel,İsenbige Togan,Altay Atlı
Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki resmi ilişkiler 1971 yılında tesis edilmiş olsa da Türkler ile Çinliler arasındaki ilişkiler yüzyıllar, hatta binyıllar öncesine dayanıyor. Ne var ki kısa bir süre öncesine kadar, Türkiye ile Çin birbirlerine hem fiziksel hem de düşünsel olarak bir hayli uzakta dururken, son dönemlerde bir yakınlaşma olduğunu ve ilişkilerin her alanda hızla geliştiğini görüyoruz. Ancak bizler Çin'i ne kadar tanıyoruz? Çin ile ilgili olarak ülkemizin ihtiyaçlarına yönelik bilgi üretme konusunda henüz istenilen aşamaya gelemediğimiz bir gerçek. Üniversitelerimizde Çin üzerine uzmanlaşan öğretim üyesi ve araştırmacıların sayısı parmakla sayılabilecek kadar az. Farklı disiplinlerden akademisyenleri bir araya getirerek, Türkiye ile Çin arasındaki ilişkileri farklı açılardan ele alan bu kitap, Çin'e odaklanan genç akademisyenler ile duayen hocaları buluşturan bir çalıştayın ürünü olarak ortaya çıktı.


Tekinsiz Kitap, Jeremy Dyson
Bir kitaptan korkmak tuhaf. Belki de değildir. Kitaplar kudretli nesneler nihayetinde. 2009 yılında bir gazeteci İngiltere'nin farklı yerlerinden derlediği gerçekten yaşanmış hayalet öykülerini kağıda dökmek için elinizdeki kitabın yazarı Jeremy Dyson ile temasa geçer. TEKİNSİZ KİTAP, o ana dek katı bir şüpheci olan Dyson'ın bu öykülerin ardında yatan gerçekleri ortaya çıkarmak üzere çıktığı yolculuğu ve kendisinin de zamanla lanetli bir öykünün parçası haline dönüşmesini anlatıyor UNUTMA, HAYALET DİYE BİR ŞEY YOKTUR. Her sayfada dur ve kendine bunu hatırlat.
"Cesaretin varsa aç!" Independent


Kitaplar ve Sigaralar, George Orwell
Kitaplar, gerçekten de okuyucuların yakınmalarına neden olacak kadar pahalı mıdır? Sıkça sorulan bu sorunun cevabını bu kez George Orwell arıyor. İşe elindeki kitapların envanterini çıkararak başlıyor ve sigaraya harcanan parayla kitaba harcanan para arasında bir kıyas yapıyor. Cevap sizce ne? Kitaplar ve Sigaralar, eleştirmenlik ve sahaflık da yapmış olan Orwell'ın sansu¨rden başlayıp eleştirmenliğin çelişkilerine uzanan geniş bir yelpazede edebiyat camiasına ilişkin gözlemlerinden oluşan makalelerini bir araya getiriyor. Edebiyat du¨nyasına ve bu du¨nyadaki ilişkileri yöneten ve yönlendiren etiğe ilişkin özgün bir bakış açısı sunan Orwell, yazar, eleştirmen ve okurların panoramasını dönemin politik atmosferi eşliğinde değerlendiriyor. "Sahafta çalışırken –eğer sahafta çalışmıyorsanız bu mekanı kafanızda çekici yaşlı beyefendilerin uçsuz bucaksız deri ciltli kitap sayfalarının arasında gezindiği bir tu¨r cennet olarak canlandırmanız ne kadar da kolay– beni en çok etkileyen şey gerçek kitapseverlerin az bulunurluğu olmuştu. İlk baskı zu¨ppeleri, edebiyat sevdalılarından daha fazlaydı; ucuz ders kitapları için pazarlık yapan doğulu öğrenciler onlardan da çoktu; ama en çok yeğenleri için doğum gu¨nu¨ hediyesi arayan kafası karışık kadınlar geliyordu. Örneğin 1897'de çok hoş bir kitap okumuş olan, kendisi için o kitabın bir nu¨shasını bulup bulamayacağınızı soran sevgili yaşlı hanımefendi. Ne yazık ki kitabın adını ya da yazarını hatırlamıyor, tıpkı hangi konuyla ilgili olduğunu da hatırlamadığı gibi; fakat kırmızı bir kapağının olduğunu unutmamış."


Ateş Etme İstanbul, Celil Oker
Uzun süredir herhangi bir vaka almadığı için artık paslanmakta olduğunu düşünen Dedektif Remzi Ünal'ın kapısı nihayet çalındığında, karşısında onun bütün şartlarını koşulsuz olarak kabul eden bir müşteri adayı vardır. Bu kişi, kayıp hemşire sevgilisini arayan genç doktor Kemal Arsan'dır. Bir hafta önce sırra kadem basan hemşire Begüm Kalyon ne telefonlara cevap vermektedir ne de onu bir gören olmuştur. Evinde ise in cin top oynamaktadır. Araştırmalarına kayıp hemşirenin yakın çevresini sorgulayarak başlayan Remzi Ünal, onun bir şeylerden çok korktuğuna kanaat getirir ve samimi arkadaşlarından birinin evinde saklandığından şüphelenerek oraya gider. Karşısında sıradan bir kayıp vakasını planlı bir cinayet davasına dönüştüren alışılmadık bir manzara vardır: Kalbinden tek kurşunla vurularak öldürülmüş genç bir adamın cesedi. Gördüğü bu manzaradan daha da şaşırtıcı olan şey ise maktulün kimliğidir... Polisiye edebiyatın usta kalemi Celil Oker, Ateş Etme İstanbul romanıyla okurları insan zekâsının sınırlarının test edildiği, sürprizlerle dolu bir maceraya sürüklerken, gerilim ile ince mizahın dâhice harmanlandığı mükemmel bir kurguyla meraklılarının elinden bırakamayacağı bir polisiye serüvene imza atarak gönülleri fethediyor.


Pas, Celal Güngördü
"Çektiğim bunca acı bir yanlış anlamanın mı yüzünden?" dedi Yusuf. Neden bunca yıldır bir hainmişim gibi acı çektim? Bir eylem hangi yoğunlukta zafere adanmışsa, dedi Meryem, yenilgi de o yoğunlukta ihanete odaklanır... Bütün bunların sebebi, insanların kolayına kaçıp her yenilginin nedenini kişilere bağlamasıydı. Bu insanlar için bir kurtuluş yoluydu, bunca hayal kırıklığını bu yolla hazmedebiliyorlardı. Asıl sorun sarsılmaz inançta, katılıkta, kapalılıktaydı; ihanet suçlamasının filizleneceği en uygun iklim bu kelimelerin işaret ettiği yerdeydi. İnsanı bir arada tutan blok dağılırsa ne olur? Bir tür makine olduğu düşünülürse bloğun, dağılmasıyla insanın tüm parçaları özgürleşir ama bu, bloğun himayesinden feragat etme pahasına olur. Parçalar artık yabancı oldukları bir evrenin puslu gerçekliğinde bir başınadırlar; yersiz yurtsuz ve korumasızdırlar.Üç ayrı anlatım tarzıyla Yusuf'un Yusuf'lara, Yusuf'ların Yusuf'a dönüşmesidir Pas'ın konusu. Bu bir dağılma ve yeniden toparlanma halidir. Üç başlangıcı ve üç sonu; üç dili, üç gerçekliği ve üç üslubu vardır metnin. Hangisinden başlarsanız, diğerleri bir düşe dönüşür; neyin düş neyin gerçek olduğuna karar verecek olan ise okurdur. Celal Güngördü bu ilk romanında, tespih tanesi gibi parçalanmış hayatları, kafasını ülkesinde bırakmış mültecileri, yerini apartmanlara bırakmış bahçeleriyle değişen doğayı kurguyla gerçeği iç içe geçirerek anlatıyor.


Gündelik Hayatın Eleştirisi II & Gündelik Hayat Sosyolojisinin Temelleri, Henri Lefebvre
Henri Lefebvre iktidar ilişkilerinin, meta fetişizminin ve yabancılaşmanın her gün yeniden üretildiği, buna rağmen değişimin ve devrimlerin gerçek temeli olmaya devam eden gündelik hayatın eleştirisine odaklandığı üç ciltlik çalışmasının Giriş niteliğindeki ilk cildinin ardından, Gündelik Hayat Sosyolojisinin Temelleri isimli bu ikinci ciltte, konuyu incelemek için gereken yöntem ve teorik kategorileri ele alıyor. İhtiyaçlar ve arzu, düş ve gerçeklik gibi kavramları tartışan Lefebvre, insanların gündelik hayatın sınırlarını ancak devrim anlarında parçalayarak yaşantılarını tarih sahnesine çıkardıklarını, fakat tarihin ve yaşantının denk düştüğü bu momentler dışında gündelik yaşamın kendi içine kapandığını söylüyor. "Dolayısıyla, gündelik hayatı yaşamın kısa kenarı, mütevazı ve iğrenç öğesi olarak mı tarif edeceğiz?" diye soran düşünür, daha bütünlüklü bir bakış açısının peşinde, "parçalı bilimler", felsefeciler, tarihçiler, döneminin yapısalcıları, kültürcüleri ve siyaset bilimcileri ile de tartışıyor. Yabancılaşma, fetişizm gibi meselelere canlılık kazandırdığı bu çalışmasıyla Lefebvre, yalnızca teorinin merkezine gündelik hayatı koymakla kalmıyor, onun aracılığıyla bu disiplinlerin parçalı kavrayışlarını da eleştiriyor. Radikal politika ve sosyal bilimlerin merkezine mekan ve kent sorununu yerleştirdiği için günümüzde daha fazla dikkat çeken Lefebvre'in kuramı kadar, '68 Hareketinde etkin olan düşünce ve eleştirilerin de izi sürülebiliyor.

Cumhuriyet Kitap 1228

Cumhuriyet Kitap 1228
29 Ağustos 2013, 24 sayfa.

Tanıtılan kitaplar, yazarlar, konular (seçki)

İnceleme/Tanıtım

  • Hüzün Adasında Bir Köy & Gökçeada-Bademli, Deniz Kavukçuoğlu
  • Ahmet Erhan'ın ardından
  • Pervasız pertavsız alıntı: "Yaşım 60'ı geçti. "büyük" sayılabilecek bir kütüphanem var, hâlâ doyumsuzum o konuda, bakış açımı şaşılaştıran sanırım bu. Şu an 100 bin Avro'luk bir kitap alma çeki armağan edilse sonsuz mutlu olur, bir hafta içinde 3-4 bin kitap alır, gene de doymazdım!"
  • Metrestepe, Üstün Dökmen
  • Bir Yeniçerinin Hatıraları, Konstantin Mihailoviç
  • Okuma Üzerine, Marcel Proust
  • Flores Geceleri, Cesar Aira
  • Mart, Alper Atalan
  • Bağzı Şeylere Öyküler & 28 Yazardan Gezi Parkı Öyküleri, Kollektif,Kadir Yüksel
  • Bir Kentin Tarihi Serencamı Ankara / Kent ve Siyaset Yazıları, H. Ali Ulusoy
  • Şiir Atlası: Erich Fried alıntı: "
Esprisiz

Oğlanlar
Taşlar fırlatıyor
şakacıktan kurbağalara

Kurbağalar
ölüyor ciddi ciddi"


Yeniler
  • Ben Bir Ağacım, Orhan Pamuk
  • Felsefe El Kitabı, B.I. Suslakov,Y.A. Yakovleva
  • Korkak ve Canavar / Perg Efsaneleri 1. Kitap, Barış Müstecaplıoğlu
  • Sözde Terörist, İsmail Saymaz
  • Charlotte Bronte'nin Gizli Günlükleri, Syrie James
  • Beyaz Yalan, Andrea Gillies

Reklamlar
  • Sözcükler 45
  • Mustafa Balbay Kitapları
  • Yeni Bir Aydınlanmaya Doğru, İsmail Tunalı
  • Ayaklı Bela, Jamie Mcguire
  • Tatlı Bela, Jamie Mcguire
  • Balyoz ve Ergenekon'da Adli Komedya, Faruk Doğan
  • Tanrılar ve Dilenciler Diyarı, Ayhan Sarıhan
  • The Sanat Çağı, Kaya Özsezgin
  • Çocukluğum, Maksim Gorki
  • Mavi & Bir Rengin Tarihi, Michel Pastoureau
  • Hanedan Skandalları, Michael Farguhar

Kitap özetleri

Ayaklı Bela, Jamie Mcguire
AŞIKSAN BAŞIN BELADA! Abby Abernathy; geçmişini unutmak için kalkıp uzak bir şehre okumaya gelen, temkinli, kendi hâlinde bir kız. Travis Maddox; hayatını dövüşerek kazanan ve aşka inanmadığı için tek gecelik ilişkilerle avunan bir erkek. Aşk ve bela birbirine hiç bu kadar yakışmadı... Travis annesinden hayatla ilgili iki şey öğrendi: Aşkı bul. Ve onun için ölümüne mücadele et. Bu hikâyeyi biliyorum demeden önce bir kez daha düşünün. Her aşk hikâyesinde iki taraf vardır: Esas oğlan ve esas kız. Tatlı Bela'da esas kızı dinledik; peki ya, esas oğlan? Bir erkeğin aşkı için verdiği mücadeleyi kendi ağzından tüm içtenliğiyle dinlemeye hazır olun...


Tatlı Bela, Jamie Mcguire
Aşıksan başın belada! Abby Abernathy karanlık geçmişiyle arasına mesafe koymuş olan, alkol kullanmayan, küfür bile etmeyen kendi halinde bir kız, fakat hayatını dövüşerek kazanan ve vücudu dövmelerle kaplı yakışıklı Travis Maddox onun hayatını değiştireceğe benziyor. İyi kız ve kötü çocuk… Bu birliktelik bir aşkın mı habercisi yoksa bir felaketin mi? Tatlı Bela sadece bir "bestseller" değil, uluslararası bir fenomen. Yayımlandığı günden beri tüm dünyada büyük yankı uyandıran bu kitabı okumayan kalmayacak.


Hanedan Skandalları, Michael Farguhar
"Hanedan Skandalları" Avrupa tarihinin çok bilinmeyen sayfalarını açıyor. İngiltere'den Fransa'ya, İspanya'dan Avusturya'ya, Rusya'dan Roma'ya, Vatikan'dan Portekiz'e saray ve hanedanların bugün unutulmaya çalışılan skandallarını anlatıyor.Okudukça bazen gülecek, bazen kızacak, bazen irkilecek ama her seferinde "medeniyet" olarak öğretilen Avrupa tarihinin hiç de öyle olmadığına tanık olacaksınız: Rus Çariçesi II. Katerina gerçekten de atlarla sevişir miydi? Bütün Kral, imparator ve çarların metresi var mıydı? Evlenmesi ve cinsel hayata sahip olması yasak olan Papaların çocukları nasıl doğuyordu? "Oğlancı" hükümdarlar hangileriydi? "Sevgili"lerini nasıl seçerlerdi? Beş kız kardeşinin tümüyle birden "birlikte olan" Fransız Kralı kaçıncı Louis'ydi? Sevgilisini lime lime edip saraydaki yer döşemesinin altına gömen hükümdar kimdi? 57 torununun 56'sı piç olan kral kimdi? Özel sarayında toplattığı kız-erkek çocuklara tecavüz eden imparator kimdi? Ergenlik çağındaki bir erkeği hadım ettirerek gelin kıyafeti giydiren ve başkentte düzenlediği bir düğünle onunla evlenen hükümdar kimdi? Kız kardeşiyle yatan hükümdar kimdi? Annesiyle yatan hükümdarın nesi olmaktaydı? Pek çok metresinin yanı sıra iki kız kardeşiyle de yatan Papa, ne yaparken felç geçirmişti? Napolyon öldükten sonra penisi neden ve nasıl kesilmişti? Bugün o penis parçası nerede korunmaktadır?


Hüzün Adasında Bir Köy & Gökçeada-Bademli, Deniz Kavukçuoğlu
Can Yayınları'nın yaşam dizisine Deniz Kavukçuoğlu'ndan bir kitap daha: Hüzün Adasında Bir Köy / Gökçeada-Bademli. Kendisi de artık bir Gökçeadalı olan Kavukçuoğlu, buradaki komşularından başlayarak, adada kalmış, kalabilmiş tüm Rumlarla küçük söyleşiler gerçekleştirmiş, ada hakkında ulaşabildiği tüm bilgi ve belgeleri bir araya getirmiş. Gökçeada'nın tarihi, adanın yerli Rumlarının yaşadığı sıkıntılar, devletin uyguladığı baskı politikaları, Rumlara ait arazilerin istimlak edilmesi, ailelerin dağılması, malların yağmalanması, bir zamanlar köylüler için bir cennet olan, onların ana vatanı olan adanın zamanla bir hüzün adasına dönüşmesi... Kavukçuoğlu, giriştiği bu sivil tarih çalışmasınında adalı ailelerin ve bireylerin öykülerini anlatırken, gerçek vatanın insanın doğup büyüdüğü yer olduğuna da vurgu yapmış oluyor. Gökçeada'nın gelenekleri, komşuluk ilişkileri, yemekleri, bayramları ve ilginç kişilikleri kitaba renk katıyor. Hüzün dağılsın, bundan sonra insan insana hiçbir zaman zulmetmesin diye. Hüzün Adasında Bir Köy, fotoğraflarla zenginleştirilmiş, etkileyici bir kitap.


Metrestepe, Prof. Dr. Üstün Dökmen
Metristepe nasıl Metrestepe oldu? Kurtuluş Savaşı'nın yapıldığı alanlardan biri de Bozüyük yakınlarındaki Metristepe'dir. Kurgu bu ya, bir inşaat firması, 2000'li yıllarda Metristepe yakınlarında, villalardan oluşan bir site yapar, "Metristepe Manzaralı Villalar" diye satılır evler. Sitenin adı Metristepe'dir ancak birçok varlıklı erkek metresini bu villalara yerleştirdiği için olsa gerek, sitenin adı zamanla "Metrestepe Villaları"na çıkar. Bu villalarda, Metristepe Savaşı'na katılanların torunları oturmaktadır şimdi. Bu romanın kahramanı Nurşen, Metrestepe villalarına yerleşen sakinlerden biridir ancak hayatın ona neler getireceğini bilememektedir.


Bir Yeniçerinin Hatıraları, Konstantin Mihailoviç
Sırp Konstantin Mihailoviç İstanbul'un fethinden iki yıl sonra, 1455 yılında, Niş yakınlarındaki köyünden Türkler tarafından alınıp başkente götürülür. Yirmi yaşındaki Mihailoviç kısa süreli bir eğitimden sonra Yeniçeri Ocağı'na kaydedilir ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkan topraklarından, Ege kıyılarına ve Tuna'ya uzanan fetihlerine, başarısızlığa uğrayan Belgrad Kuşatması'na, 1458 Mora, 1461 Sinop ve 1462'de Uzun Hasan'a karşı Trabzon Seferi'ne ve daha birçok savaşa ve sefere katılır. Mihailoviç 1463'te, bir yeniçeriyken bu kez Macarlar tarafından ele geçirilir. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra ilkin Bohemya'ya sonra Polonya'ya geçen Mihailoviç, Osmanlı İmparatorluğu'nda bulunduğu süre zarfında yaşadıklarını yazdırır. Tam olarak hangi dilde yazdırıldığı bilinmeyen bu kroniğin bugüne kadar gelen Çek ve Leh versiyonları mevcut olmakla birlikte Sırpça olması gereken orijinali ortalıkta yoktur. Konstantin Mihailoviç hatıratında, on yıl hizmetinde bulunduğu Osmanlıların dinsel yapılarını, kurumlarını, kuruluşundan II. Bayezid'e kadar hanedanın tarihini, kimi ikinci elden anlatıları, imparatorluğun gelenek ve göreneklerini anlatmaktadır. Mihailoviç hatıratında tüm bunların yanı sıra, Polonya ve Macaristan krallarının Osmanlılarla yapacakları muhtemel savaşlarda kullanabileceği bilgiler de yer almaktadır.


    
Okuma Üzerine, Marcel Proust
Okuma Üzerine, Marcel Proust'un birey ile kitap arasındaki ilişkiyi ve özgün psikolojik edim olarak okumayı irdelediği, bu edimin kaynaklarına yaptığı yolculuğu içeren bir anlatı. Büyük bir yazarın kitapla kurulan ilişki üstüne derin düşünme denemesi. Aynı zamanda Proust'un kütüphanesinde bir yol haritası olan Okuma Üzerine, bizim şimdi durduğumuz yeri de aydınlatıyor. Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimî bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir. Dahası o, Öteki bütün dostluk biçimlerini çirkinleştiren her şeyden bağımsız bir dostluktur. Marcel Proust


Flores Geceleri, Cesar Aira
Semtin bu kısmındaki sokaklar oldukça karanlıktı. Sıklıkla bozulan cıvalı ampuller pembemsi bir parıltıdan öte ışık yaymıyorlardı. Bozulmasalar da ağaçların yaprakları üstlerini peçe gibi örttüğünden çukurlarla dolu çatlak kaldırımlara ürkütücü gölgeler düşürüyorlardı. Rosa ile Aldo kaldırımlardaki bu bozuklukları çoktan ezberlemişlerdi, zaten kol kola girip sıklıkla duraksayarak yürüdükleri için yaşıtlarının hayatını karartan düşüşlerden korunuyorlardı. Sokakların her gece biraz daha karanlığa gömüldüğünü fark ediyor ve bunun sebebini merak ediyorlardı. Ekonomik kriz nedeniyle pizza dağıtıcılığı yapmak zorunda kalan ihtiyar Aldo ile Rosa Peyró çifti, her gece Buenos Aires'in Flores semtinin sokaklarını arşınlamaktadır. Çiftin genç bir meslektaşının kaçırılıp öldürülmesiyle sahneye çıkan Başsavcı Zenón Mamaní de, gerçekle kurgunun kördüğüm olduğu Flores gecelerinde esrarengiz bir davanın peşine düşer. Roberto Bolaño'nun "çağdaş İspanyolca edebiyatın en iyi yazarları" arasında gösterdiği César Aira, kalıplara sığmayan bu kitabında, gerçeküstüyle acı gerçekler arasında mekik dokuyor.


Mart, Alper Atalan
Banka tıklım tıkış. Sürttürüyorum kartı numaratör cihazına; 316. Sıradaki numara 264. ‘E, hani bankanın kendi müşterisine özel bi kıyağı vardı? Öne alıyordu beni' demiyeceksin. Dememeyi öğrendin. Özel varsa, senden özeli de var. Siyah kartlısı, premier katlısı, elityum yatlısı, müşteri temsilcisinin kankası, güvenlik görevlisinin akrabası… Her daim önünde bir yirmi kişi olacak zaten. 316 eksi 264 = 52… Düş 52'den…30. Demek; 30 kişi de benim gibi özel olmayan, özel müşteri. Tamam. Oturup bekleriz hepimiz. İşimiz ne? Metropolde zaman, endişeli modernler, vesveseler, korkular, eski defterler, kıpır kıpır takıntılar. Dalakşehir, botoks, "Müezzinin sesi hicaz davudi mi?", "Eskiden buralar dutluk muydu?", peçeteye yazılamayan Mihriban, kırmızı akan dijital kat numaraları, gevezeler, mobilyacı Balzac, kaosu görünce kıkırdayan zekâlar, tek tesellisi pişmanlık olan mağluplar... Alper Atalan, açılmayan kapıları, marketleri, bankaları, patinaj yapan arabaları, hiç susmayan muhabbetçileri anlatıyor. Koşa koşa. Nefes nefese. "Son düzlükte" sağrısında güldür güldür bir mizahla edebiyat şehrengizine giriyor. Mart, uzuun bir Mart hikâyesi...


Bağzı Şeylere Öyküler & 28 Yazardan Gezi Parkı Öyküleri, Kollektif,Kadir Yüksel
"Gezi Direnişi" kuşkusuz, bu topraklarda yaşanmış en önemli toplumsal hareketlerden birisidir. Mayıs ayının son günlerinde kıvılcımlanan, antidemokratik ve dayatmacı uygulamalarla felce uğratılmış bir toplumun üzerindeki ölü toprağını kaldıran direniş, siyasal ve toplumsal açıdan kimsenin tahmin edemeyeceği bir aşamaya ulaştı. Böyle bir sürece tarihsel olarak tanıklık edebilecek, yol gösterebilecek sanat yapıtlarının varlığı her zamankinden daha fazla önem kazanıyor. 28 öykücünün kaleminden derlenen "Bağzı Şeylere Öyküler", Gezi Direnişi'nin farklı boyutlarına odaklanmakla birlikte, sanatçının önünde açılan olanakların da göz ardı edilmemesi gerektiğini müjdeliyor. Yaklaşık iki aydır biriktirilen deneyimin yansıdığı bu derleme, bu topraklarda daha önce eşine benzerine rastlamadığımız bir sanatsal üretimin doğum sancılarını çektiğimizin de göstergesidir.


Bir Kentin Tarihi Serencamı Ankara / Kent ve Siyaset Yazıları, Mimar H. Ali Ulusoy
Dünya da yaşanan bütün olumsuzluklar rağmen bizler; mimarlar, meslek adamları ve sivil toplum örgütleri, kentin gerçek sahipleri olarak, dünyamızın ve kentlerimizin daha yaşanılır, daha sağlıklı, daha güvenli, kentin olanaklarından herkesin eşit yaralandığı yaşam alanlarının yaratılması yönünde çabalarımızı artırarak sürdürmek zorundayız. Bu çabalar aynı zamanda dünya barışına, dostluğa, kardeşliğe, farklı kültürlerin barış içersinde bir arada yaşamasına, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, bir yaşam biçimi olarak yaygınlaşmasına katkı sağlayacaktır. Bu kitap, kent mücadelesine ışık tutması amacıyla çeşitli zamanlarda ve ortamlarda yapmış olduğum konuşmaları ve düşüncelerimi içermektedir.


Ben Bir Ağacım, Orhan Pamuk
Orhan Pamuk, diğer kitaplarından bu parçaları kitaba alırken metinlere dokundu, eski yazılarını değiştirdi, cümleler, paragraflar ekledi, başlıklar koydu. Pamuk'un kırk yıllık yazarlık hayatının en güzel sayfalarından yapılan bu seçme hem onun yeni ve genç okurlarının, hem de yazarın eski takipçilerinin ilgisini çekecek. "Kitabın kalbinde, hakkında hayaller kurmaktan hoşlandığım iki konu var: Tarihin esrarlı yüzü ve çocukluk ve öğrencilik yıllarının hatıraları. Romanlarımda ve düzyazılarımda bu iki kaynağa hep geri döndüm. Her seferinde de iki konunun kafamda iç içe geçtiğini hissettim. Yani: Tarihin çocuksu yanı ile çocukluğun tarihsel yanı."


Korkak ve Canavar / Perg Efsaneleri 1. Kitap, Barış Müstecaplıoğlu
Eserleri 8 dile çevrilen ve özellikle Çin'de büyük bir ilgi toplayan Barış Müstecaplıoğlu'nun Perg Efsaneleri serisinin ilk romanı Korkak ve Canavar, Türkiye'de fantastik kurgu edebiyatının da ilk romanı. Günümüzde bir klasik olan bu eser, hayal gücü ile insani duyguları buluşturma başarısıyla birçok okulun edebiyat derslerinde okutuluyor. Bize yeni bir diyarı keşfetmenin tadını yaşatırken, aslında insanın kendini keşfetmesini anlatan Korkak ve Canavar'da, sıradışı kahramanlarımız Leofold ve Guorin'in sürprizlerle dolu yolculuklarına eşlik ediyoruz. Perg Efsaneleri, bizden farklı olanı, farklı görüneni ve farklı yaşayanı sevebilmek üzerine yazılmış en güzel öykülerden biri...


Sözde Terörist, İsmail Saymaz
Sözde Terörist'te İsmail Saymaz, 30 ayrı dava dosyasını incelediği; annesiyle beraber cezaevinde volta atan iki yaşındaki Şana'nın, taş atan çocuk Berivan'ın, "parasız eğitim" pankartı açan Berna ve Ferhat'ın, oğlunu andığı için yargılanan Ayşe Karakaya'nın, Kürt sanılıp linç edilen Balgün Ailesi'nin, katılmadığı cinayetten müebbet alan yazar Doğan Akhanlı'nın, İbrahim Tatlıses'i vurdurmakla suçlanan avukatın, askeri casusluk örgütünün lideri denilen bir genç kadının ve daha onlarca "sözde terörist"in hikâyesine ışık tutuyor.


Charlotte Bronte'nin Gizli Günlükleri, Syrie James
Charlotte, Emily, Anne ve Branwell... Bronte kardeşler rüzgârın korkutucu bir uğultu ile estiği, soğuğun ve hastalığın kol gezdiği uzak bir köyde, birbirlerine hikâyeler anlatarak, her hikâyede yaşadıkları ıssızlıktan bir adım uzaklaşarak hayata tutunurlar. Yıllar sonra, edebiyata olan tutkuları artarak devam eden kardeşlerden Charlotte, dünya edebiyatına gelmiş geçmiş en güçlü kadın karakterlerden birini; Jane Eyre'i, armağan edecektir: Sade ve dış dünyaya kapalı bir hayat yaşamış olsa da Charlotte Bronte, gizli kalmış olan tutkulu yanını yazını aracılığıyla yansıtır. Bir yanı ise yazdığı gibi bir aşk yaşamayı hayal etmektedir. Nihayet bir gün ateşli bir talipten gelen bir evlilik teklifi, evin sakin ve sessiz havasını karıştırır. Bunun üzerine Charlotte günlüğüne döner ve kendiyle bir hesaplaşmaya girişir. Romanlarının arka planını oluşturan gizli aşkları, her biri yetenekli bir sanatçı olan kardeşler arasında yaşananlar, hayaller ve hayal kırıklıkları böylece kâğıda dökülür. Jane Austen'ın Kayıp Anilan'nın yazarı Syrie James, bu kez Charlotte Bronte'nin Gizli Günlükleri'yle titiz bir araştırma sonucu elde edilmiş tarihi gerçekleri kurguyla ustaca birleştiren, son sayfaya dek merak uyandırıcı olmayı başaran bir romana imza atıyor. "Aşkın kazları hakkında yazmışımdır. Uzun zamandır, kalbimin kimseye göstermediğim bir köşesinde, bir erkekle yakın bir ilişkinin hayalini kurmuşumdur, her Jane'in kendi Rochester'ını hak ettiğine inanırım; hak etmez mi?"

    
Beyaz Yalan, Andrea Gillies
Benim adım Michael Salter ve ölüyüm; bildiğim bir şey varsa o da ölü olduğum. Bunun haricinde... Bunun haricinde kalanlarla ilgili yalnızca tahmin yürütebilirim. Michael'ın öldüğü gün biri masum bir yalan söyledi. Ağızdan ağıza dolaşırken büyüdü o yalan ve sonunda gerçeğin yerini aldı. Büyük Salter ailesi gerçekle yüzleşmek yerine onu yeniden yazdı, inanmayı seçtikleri şeyin zamanla onları nasıl dönüştüreceğini bilmeden. Yıllar sonra, bu kez istemsizce hatırlanmış "masum bir gerçek" akışı tersine çeviriyor. Ağızdan ağıza dolaşırken büyüyor o gerçek ve geriye devasa bir suçluluk duygusu kalıyor, tüm ailenin yüzleşmesi gereken. 2010 Orwell Kitap Ödülü sahibi Andrea Gillies, sıradışı bir kurgu, derinlikli karakterler ve zarafet içeren sürükleyici romanıyla bize ihtişamlı bir ailenin usul usul çürüyen kalbini açıyor.
"Gillies dokunduğu her şeye büyü katıyor." Sunday Times
"Kesinlikle sarsıcı...Saflara büyük bir yazar katılıyor." Daily Express
"Fazlasıyla tesirli." Guardian

Aydınlık Kitap 79

Aydınlık Kitap 79
30 Ağustos 2013, 16 sayfa.

Tanıtılan kitaplar, yazarlar, konular (seçki)

İnceleme/Tanıtım

  • Türkiye Solu ve PKK, Doğu Perinçek
  • II.Abdülhamid Devri Son Bahriye Nazırı Hasan Rami Paşa ve Hatıratı & Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay'ın Tanıklığında, Osman Öndeş
  • Muhafızı Atatürk'ü Anlatıyor, Hasan Pulur
  • Dünyayı Değiştiren Düşünürler / I. Cilt: Hint Veda'larından Giardino Bruno'ya, Sadık Usta
  • Ulusal Devletin Yıkımı ve Sol Tavır, Jürgen Elsasser
  • Ölümünün 50. yılında Nazım Hikmet
  • Fay Boşluğu & Türk Yazınından Deprem Öyküleri, Kadir Yüksel
  • Nasuh Mahruki ile söyleşi
  • Yarasalar, Marcel Beyer
  • Paris Salon Sergileri, Denis Diderot

Yeniler

  • Balyoz ve Ergenekon'da Adli Komedya, Faruk Doğan
  • Tanrılar ve Dilenciler Diyarı, Ayhan Sarıhan
  • The Sanat Çağı, Kaya Özsezgin
  • Yalnızgezerin Düşleri, Jean Jacques Rousseau
  • Tek Kişilik Din, Cem Selcen
  • Alacakaranlık, Valeriy Bryusov
  • Koyu Renk Sevdalar, Buse Ünal
  • Verlaine & Dürüst Aptal Efsanesi, Stefan Zweig
  • 1871 Paris Komünü, Prosper Olivier Lissagaray
  • Sonunda Ölüm Geldi, Agatha Christie
  • Yeni Bir Aydınlanmaya Doğru, İsmail Tunalı
  • Bir Gazetecinin Yolculuk Notları, Jules Verne


Çıkacak

  • Cehaletin Rönesansı, Özdemir İnce
  • Küba Şarkıları, Nikolas Guillen

Reklamlar

  • Büyük Filozofların Tuhaf Fikirleri, Gary Hayden

Kitap özetleri

Türkiye Solu ve PKK, Doğu Perinçek
Doğu Perinçek, bu kitabında "Çözüm varken ve kapımıza gelmişken, niçin kanlı bıçaklı olacak bu ülkeler ve bu halklar?" dedikten sonra çözümü de en anlaşılır biçimde ortaya koyuyor: "Beş Ülke Beş Deniz programı, Batı Asya halklarını efendi yapar!" İşte kitapta cevabını bulacağınız sorulardan bazıları:
• Millî meseleye yaklaşım nasıl olmalı?
• Emperyalizm çağında millî meselenin esasları nelerdir?
• Millî hareketlerin ilericiliğinin ölçütleri nelerdir?
• Öcalan Suriye'den neden çıkarıldı?
• Öcalan'ın siyasi zikzaklarının anlamı nedir?
• PKK'nin AKP ile işbirliği ne anlama geliyor?
• Türkiye, gerçekten barış sürecinde mi?
• PKK ve Apo'nun Batı ve AKP ile gizli görüşmeleri neleri kapsıyor?
• PKK neden işbirlikçi sermaye ve Fethullah Cemaati ile kol kola yürüyor?
• PKK'de liderlik sırları nelerdir?
• Devrime hangi yoldan gidilir?


II.Abdülhamid Devri Son Bahriye Nazırı Hasan Rami Paşa ve Hatıratı & Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay'ın Tanıklığında, Osman Öndeş
Sultan Abdülhamid döneminin son Bahriye Nazırı Hasan Rami Paşa…
Meşrutiyet İlanı'yla rütbeleri alınan, yargılanan, "Rami Harami" tekerlemesine maruz kalan Paşa, hakkındaki iftiralara kanıtlarla yanıt veriyor. Donanma'yı dolayısıyla Osmanlı Devleti'nin askerî başarılarını engelleyen olaylar ve bunlara karışan Paşalar.
Hangi gemiler nasıl bir yolsuzlukla defalarca satın alınmış gösterildi?
Bu paralar kimlerin cebine girdi?
İttihâtçılar nerede yanıldı?
Cemiyet taraftarı gazeteler bu oyunlara nasıl alet oldu?
Bakanlar Kurulu içerisindeki politik oyunlarda kimler kârlı çıktı?
"Hakikat örtülebilir. Bu da geçici bir zaman içindir. Fakat asla kayıp olmaz, olamaz." Hasan Rami Paşa, sürgün yıllarında tanık olduğu tüm olayları samimiyetle, bir Bahriyeli sorumluluğuyla kaleme alıyor. Osman Öndeş araştırmacı titizliğiyle bir dönemin perdesini aralıyor.


Muhafızı Atatürk'ü Anlatıyor, Hasan Pulur
Bu kitap, ömrünün 18 yılını 'refakat zabiti' olarak Atatürk'ün yanında geçiren İsmail Hakkı Tekçe'nin Kurtuluş Savaşı ve Atatürk'le ilgili anılarını içermektedir. İsmail Hakkı Tekçe'nin anılarında sadece gördüğü, duyduğu ve doğruluğuna yüzde yüzün üzerinde inandığı olayları bulacaksınız.


Dünyayı Değiştiren Düşünürler / I. Cilt: Hint Veda'larından Giardino Bruno'ya, Sadık Usta
Felsefe nedir? Felsefe ne zaman ortaya çıktı ve hangi tarihsel süreçlerin ürünü oldu? İdealizm mi yoksa materyalizm mi daha önce ortaya çıktı? Tarihten günümüze değişmeyen felsefi bir çizgi var mı? Felsefede eşitlik düşüncesinin kaynağı nedir ve ütopya ile ilişkisi nedir? Elinizdeki bu eser, hem dünyayı değiştiren düşünürlerin eserlerinden bir seçki sunuyor hem de yukarıdaki sorulara yanıtlar veriyor. Dört cilt olarak hazırlanan bu eserde felsefenin temel metinleri yer alacaktır. Birinci ciltte yer alan filozoflar şunlar: Hint Vedaları, Uddalaka, Konfüçyus, Lao Tse, Hesiodos, Anaksimander, Heraklit, Demokrit, Platon, Aristo, Epikür, Lukretius, İbn-i Sina, Da Vinci, Luther, Erasmus, Münzer ve tabii ki ölümsüz Bruno...


Ulusal Devletin Yıkımı ve Sol Tavır, Jürgen Elsasser
Alman Solu'nun "yaramaz çocuğu" J. Elsässer dolandırmadan, politik doğruculuğa sığınmadan açıkça konuşuyor. Günümüzde "solcu" kimdir, "sağcı" kimdir? Batı'nın en ileri kalelerinden biri olan Almanya'dan gürleyen bu ses, emperyalizm çağının cephelerini en açık şekilde ortaya koyuyor. Kitap, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde çağımızda toplumsal mücadelenin alanını belirliyor. Postmodern solu afişe ediyor, inceden tiye alıyor. Negri ve İmparatorluk'unun müritleri neoliberalleri, Latte-Macchiato solcularını yerden yere vuruyor. Yazarın Türk okurlara özel önsözü çok şey anlatıyor. Yakında, Elsässer'in 11 Eylül'den Obama'ya, Amerikan Derin Devleti ve İcraatları adlı kitabı yayınevimizden çıkacaktır.


Büyük Filozofların Tuhaf Fikirleri, Gary Hayden
Filozoflar çok akıllı adamlardır. Ne de olsa ortaya bir fikir atıp yüzlerce yıl boyunca insanların aklını meşgul etmek her yiğidin harcı değildir. Hele de bu tuhaf bir fikir olursa… işte o zaman çok fena olur! Tartışmalar, çekişmeler bitmek bilmez! Birkaç örnek verelim mi? Sokrates, neyin iyi olduğunu gerçekten bilirsek, onu yapacağımızı ileri sürer. Thomas Aquinas mastürbasyon yapmanın ırza geçmekten daha kötü olduğunu düşünür. René Descartes'a göre tüm deneyimlerimiz belki de bir düşten ibarettir. Başka deyişle, bütün yaşadıklarımız, tıpkı Matrix filmindeki gibi, kavanozdaki bir beyne bir bilgisayar programı tarafından verilen elektrik akımının sonuçlarından başka bir şey değildir! Blaise Pascal'a göre Tanrı'ya inanmak inanmamaktan daha avantajlıdır. Çünkü inanmazsanız ve Tanrı varsa çok şey kaybeder, eğer Tanrı yoksa çok az şey kazanırsınız; ama inanırsanız ve Tanrı varsa çok şey kazanır, eğer yoksa hiçbir şey yitirmezsiniz. George Berkeley'e göre her şey düşünceden ibarettir, onlar da zaten Tanrı'nın düşünceleridir. Ben Tanrı'yı düşünüyorsam bunu düşünmemi isteyen Tanrı'dır. Peki bana Tanrı'nın olmadığını düşündüren de Tanrı mıdır?! Büyük Filozofların Tuhaf Fikirleri, böylesi tuhaf fikirleri anlatarak sizi şaşırtırken, felsefeyi ve filozofları kaba hatlarıyla tanıtmayı amaçlıyor.


Fay Boşluğu & Türk Yazınından Deprem Öyküleri, Kadir Yüksel
Fay Boşluğu, yazınımızda bir benzeri daha olmayan bir çalışma. Kadir Yüksel, öykücülerimizin kaleminden çıkmış deprem öykülerini bir araya getirmiş. Doğusundan batısına hassas faylar üzerinde uzanan ülkemizin yazınsal niteliği yüksek bir deprem analizi. Özellikle yeni kuşakların dik­katli okuması gerekiyor. Bu Öyküleri bir araya getirmek boynumda bir borç olarak asılı duruyordu. Bir yıldan uzun süredir Samipaşazade Sezai'den bugüne bütün bir öykücülüğümüzü tara­dım. Elbette bu seçki bulduğum bütün öyküleri bir araya getirmiyor. Öyküler ardı ardına okunduğunda, öncesiyle, sarsıntısıy-la, sonrasıyla, tortularıyla depremin bütün aşamalarını anlatabilsin istedim. Böylesi bir dizilişe uygun öyküleri seçip yerleştir­dim. Öne çıkan elbette ki bu doğa olayının insanlara yaşattıklarıdır. Toplumbilimsel, ruhbilimsel yanıdır. Ama her şeyden önce depremde yaşananlara ilişkin öykücülerin tanıklığına başvurmaktır. Kadir Yüksel


Yarasalar, Marcel Beyer
Bu dünyada pek az ses yarasız beresizdir, daha doğrusu, yumuşak, hafif bir damarlanmayla malûldür diyelim. Ruh denen o ele avuca gelmez şeyin bulunduğu yerin insanın sesi olduğu boşuna söylenmemiş. Biçimlendirilmiş soluk, üfleyiş: insanı insan yapan şey. Velhâsıl ses tellerindeki yara bereler, oraya hakkedilmiş yaşantıların, akustik dışavurumların, ama aynı zamanda suskunluğun dökümüdür. İnsan parmaklarıyla yoklayabilseydi onu, akıp gidişiyle, duraklarıyla, çatallanmalarıyla... Orada, gırtlağın karanlığında: Şifresini asla çözemeyeceğin senin kendi hikâyen işte orada yatıyor. Seslere âşık bir adam. En ufak tıkırtıları duyacak kadar hassaslaşmış kulağıyla dinliyor dünyayı. Sesleri yorumluyor, seslerle düşünüyor, dünyayı kuşatmak için, duyduğu her sesi kaydetmek istiyor… Savaşın eşiğindeki Almanya'dan yükselen sesler ise öylesine kaotik, öylesine yaralı bereli, öylesine gürültülü ve ürkütücü ki irkiltiyor onu. Ancak o yine de kaydediyor sesleri ve Almanya'nın hikâyesini. Çağdaş Alman edebiyatının en önemli yazarlarından Marcel Beyer, kendisine 1995 Ingeborg Bachmann Ödülü'nü kazandıran Yarasalar adlı romanında ülkesinin karanlık geçmişiyle hesaplaşıyor. Yarasalar, Nazi iktidarının ihtişamlı iktidarını ilan eden marşların savaş çığlıklarına, acı dolu hıçkırıklara karıştığı esaslı bir senfoni dinletiyor okura. Nazi dünyası üstüne, soykırım üstüne, II. Dünya Savaşı üstüne, Almanya'nın yakın tarihiyle hesaplaşması üstüne dokunaklı sözler fısıldıyor okurun kulağına.

    
Paris Salon Sergileri, Denis Diderot
Sanat eserleri ilk olarak XVIII. Yüzyılda toplu halde halka açıldı. Salon sergileri üstüne Diderot'nun, öznelliği ön plana çıkartan bu yazıları da sanat eleştirisinin ilk örnekleri. Aydınlanma Çağı'na damgasını vurmuş bir felsefecinin kaleminden ‘farklı' sanat eleştirileri okumak isteyenler için…


Balyoz ve Ergenekon'da Adli Komedya, Faruk Doğan
Siz hiç şakadan bir saat hapiste tutulan mahkûm Ya da dalgaya düşüp de beraat yerine Müebbet veren hâkim gördünüz mü? Eminiz, silivri'de görülen duruşmalardan herhangi birine katılabilseydiniz, "bu da bir şey mi?" derdiniz. Sadece silivri mi? Adeta ülkenin her yeri Mizahçılar için altın madeni. Bu kitapta, dz. Kur. Alb. Faruk doğan Balyoz davası'nda yaşanan "hukuk dışı" uygulamaları Kara mizahla harmanlayıp 13 ayrı hikâye olarak okura sunuyor. Kitaptaki hikâyelerde;
- Siyasi komplo davalarının nasıl hazırlandığını izleyecek,
- Evleri basılanların yaşadıklarına tanıklık edecek,
- Meydanlarda kaybolan adaleti ararken gaz ve tazyikli su banyosu yapacak,
- Özgürlük için papatya falı baktıracaksınız.


Tanrılar ve Dilenciler Diyarı, Ayhan Sarıhan
Dünyanın dört bir yanını dolaşan çağdaş seyyah Ayhan Sarıhan, kitabında bizi, Türkiye'ye uzak ama bize bir o kadar da yakın iki Asya ülkesine, Nepal ve Hindistan'a götürüyor. Nükteli bir üslupla anlatılan bu ilginç ve bir o kadar da tanıdık iki Asya ülkesi, tanrılarının ve dilencilerinin bolluğuyla ünlü. Okur sayfalar arasında gezindikçe, Nepal ve Hindistan örneğinden hareketle nerede çok tanrı orada o kadar dilencinin bulunduğunu kavramaktadır... ? Ölü yakma törenleri, Aarti törenleri, Ganj nehrinde yıkanma seansları, gündoğumu törenleri, Kama Sutra, vb kültürel ve tarihsel bilgilerin ışığında bir gezi rehberi. Sarıhan kültür gezisinin gereklerini yerine getirerek varoş olarak adlandırılan kenar mahallelere ve bu mahallelerin ara sokaklarına dalıyor. Yazar bizi adeta elimizden tutarak heyecanlı bir geziye çıkarıyor. Gezilen yerler
• Nepal: Katmandu, Baktabur, Paşupatinat, Durbar Meydanları, Himalaya Dağları, Everest tepesi, Kokana ve Bungamati köyleri, Patan, Tamel, Burka Krallığı Sarayı, Şiva-Parvati Tapınağı, Hanuman Tapınağı, Mahatev Tapınağı, Narayan Tapınağı, Parvati Tapınağı, Budnat Stupa tapınağı, Nyatapola Tapınağı.
• Hindistan: Varanasi, Banaras Üniversitesi, Kajuraho, Orça, Orça Sarayı, Raca Mahal Sarayı, Cihangir Mahal Sarayı, Şiş Mahal Sarayı, Cansi, Agra, Tac Mahal, Agra Kalesi, Şah Cihan Sarayı, Fatehpur Sikri, Caypur, Amber Sarayı, Su Sarayı, Delhi, Sih Tapınağı, Kutbettin Aybek Cami, Kutup Minare, Kızıl Kale
Tanıtılan Dinler
• Hindu: Brahma, Şiva, Vişnu gibi tanrılar ve Vedalar, Upaniadlar, Puranalar, Ramayana, Mahabharata gibi destanlar, tapınma ritüelleri, Karma inanışı
• Budacılık: Nirvana'ya ulaşmak
Maymunlarla insanlar, yılanlarla büyücülük iç içe. Sarıhan, okura bu iki ülkede görülmesi ve ziyaret edilmesi gereken yerler hakkında bilgiler vermekle kalmayıp aynı zamanda girilmemesi gereken yerler ve yapılmaması gerekenler konusunda da uyarıyor. Tanrılar ve Dilenciler Diyarı Nepal ve Hindistan'a gitmeden önce okunması gereken bir başvuru kitabıdır.


Yalnızgezerin Düşleri, Jean Jacques Rousseau
Rousseau'nun yaşamıın sonuna doğru kaleme aldığı Yalnızgezerin Düşleri aklından geçenleri yansıttığı on bölümden oluşuyor.Rousseau'nun Paris ve civarında yaptığı yürüyüşlere, bu esnada karşılaştığı insanlarla ilgili gözlemlerine, bitki alemi ve tıp ile ilgili görüşlerine, eğitim ve çocuk yetiştirme konularına bakış açısına ve dönem aydınlarına yaklaşımına ışık tutar nitelikte olan eser, düşünürün hayatının bu son evresinde geldiği noktayı daha iyi kavramak açısından da büyük önem taşıyor.


Tek Kişilik Din, Cem Selcen
Tek Kişilik Din, felsefi bir kara polisiye. Yalnızlık üzerine düşünürken Kierkegaard, Nietzsche gibi felsefecilerin, Octavio Paz, Michel Tournier, Fyodor Dostoyevski gibi romancıların metinlerini kazıyan, modern dünyada "tek başınalığın" anlamını sorgulayan bir yazar... Birbirinden tamamen farklı kişileri kurban seçen seri katil ya da katillerin peşindeki bilge ve sinik bir komiser... Bu iki tuhaf adamın yolu bir cinayetle kesiştiğinde yalnızlığı ikisi de kendi pencerelerinden bir kez daha sorgulayacak ve hayat ile ölümün anlamlarını edebiyat, felsefe ve günlük hayatın ta kendisinden damıtarak yeniden oluşturacaklar. Çağımızın kaotik dünyasındaki farklılaşan ilişkileri, varoluş biçimlerini ve paylaşımları resmeden bu roman, sade ve sahici sesini okura içtenlikle duyuruyor. "Yürümek, uzun yollara çıkmak, düşünmek istedim. Hayatımı nasıl bu hale getirdiğimi düşündüm. Ama başka ne yapabilirdim ki? Tanrı'yı düşündüm. Yalnızların tanrısını. Çünkü mutlaka büyük kitlelerin tanrısından farklı olandı O."


Alacakaranlık, Valeriy Bryusov
Yaşamı Rusya (ve dünya) tarihinin en köklü değişim dönemine denk düşen Bryusov, Rus sembolizminin öncülerinden olmakla birlikte, bu noktayı kısa sürede terk ederek toplumcu gerçekçi bir çizgiye geldi. Çağdaş olanla, köklü tarihin derinliklerine uzanan olguların imgesel sentezini ustalıkla verirken, şiirinin ter koktuğunu, dizelerinin donmuş bir lav kütlesi gibi avuçta "tartılabildiğini" duyumsarız. İnsanın dünyayı değiştirme ve doğaya boyun eğdirme mücadelesi onun şiirinin ana damarıdır. "Örste dövülmüş dizelerin" şairi, poetik gücünü hep insandan ve emekten almıştır. Arif Berberoğlu


Koyu Renk Sevdalar, Buse Ünal
Bir aşk, üç dost ve bir ömür… Üç genç kızın öyküsü: "Koyu Renk Sevdalar" Gençlik aşkı için her şeyden vazgeçen Melek... Arkadaşına her koşulda destek olan Zümrüt... Yetenekli ve güzel Deniz… Serseri ve sevimli Oktay, tüm genç kızların gözdesidir. Melek de onun büyüsüne kapılmıştır. Tek isteği ona sahip olmaktır. Saf dünyası onun aşkıyla kavrulurken Oktay başka alemlerde yaşamaktadır. Zümrüt çalışkan ve akıllı bir kızdır. Melek'i korumak için elinden geleni yapsa da Oktay fırtınasından alıkoyamamaktadır. O, hayatını kurarken Melek'i unutmaz ve her noktada ona destek olur. Deniz yetenekleri ve güzel kalbiyle bu dostluğun üçüncü parçasında olgunluğuyla onlara destek olur. Bu üç genç kızın hayatı artık ölene kadar birleşecektir. Buse Ünal'dan dostluğu ve aşkı anlatan çarpıcı bir roman. Koyu Renk Sevdalar'da soba üzerindeki kestanelerin çıtırtılarını duyarken sımsıcak sevgilere doğru yol alacaksınız.


Verlaine & Dürüst Aptal Efsanesi, Stefan Zweig
Verlaine'in bütün yaratıcı erdemi tersine çevrilmiş güçtür. Zayıflığı onun gücüdür. Olanları kontrol altına alamadığı için ona kalan şey yakınmaydı. Olanları şekillendiremediği için bunlar Verlaine'in eserlerinde çıplak, ehlileştirilmemiş, hem insansı hem de Tanrısal güzellikle parlar. Böylelikle ilkel lirizme ulaşmıştır: saf insan, basit yakınma, alçak gönüllülük, çocuksu tutukluluk, gazap ve sitem. İlkel sesler büyüleyici bir biçimdedir, tıpkı dövülmüş bir çocuğun hıçkırıkları, kaybolmuş kimselerin tutuk ağlaması, akşamın karanlığında dışarı atılmış yalnız bir kuşun sade çağrısı gibi.


1871 Paris Komünü, Prosper Olivier Lissagaray
Lissagaray bu yapıtta Komün'ün toplumsal proleter ulusal ve uluslararası yönlerini açıkça dile getiriyor. Farklılıkların ve mücadelenin rüzgarında çok erken belki vakitsiz ekilmiş ama son derece anlamlı girişim tohumlarını toplumsal bir düzlemde ele alıyor. Güçlü bir iradenin ürünü olarak yeni bir demokrasi biçiminin ortaya çıkışını proleter bakış açısıyla gözler önüne seriyor. Bir dönemin sonu yeni bir çağın başlangıcı denebilir mi Komün için Komün elbette geçmişin izlerini taşımaktadır ancak kesinlikle proleterya dünyasında doğmakta oluşmakta olan bir gelişimi sekteye uğratmış değildir. Yenilgiye rağmen Kari Marx'ın deyimiyle 1871 yılının işçilerin Paris'i Komün'ün Paris'i her zaman için yeni bir toplumun öncüsü olarak anılacaktır. Komün'ün en önemli kahramanlarından Louise Michel 1898 yılında kaleme aldığı anılarında Komün hakkında şöyle der Komün toplumların gidişatını değiştirecek güçte bir döneme imza atmıştır. Son saatlerini yaşayan eski dünyanın yıkıntıları üzerinde doğan yepyeni bir dünyadır. Komün son derece vahşi ve kanlı bir yenilgiye sahne olmuş olabilir ancak top veya tüfek ateşiyle bir fikri öldürmek mümkün değildir. Eski dünyanın sonu gerçekliğin gösterdiğinden bile daha hızlı bir şekilde yaklaşmaktadır. İçinde yaşadığımız gerçeklikte toplumu ezen kalabalıkları çiğneyen baskı ne kadar güçlü olursa bu baskıdan kurtulma arzusu da o kadar büyük olacaktır. Komün'den önce özgürlük için yapılan savaşlardan mücadelelerden bahsetmeyi severdik artık içinde bulunduğumuz dönemde yeni birtohumun yeşermesini beklerken Komün günlerinden ve Komün mücadelesinden bahsedeceğiz. Kahramanların zamanı gelmiştir ilkbaharda toplaşan arılar gibi artık kalabalıklar bir araya gelmektedir halk ozanlarının dilinde yeni bir efsane anlatılıyor Mayıs hayaletinin söz alacağı dönem artık çok yakın.


Sonunda Ölüm Geldi, Agatha Christie
Eski Mısır'da kıskançlık, ihanet ve seri cinayetleri konu alan zekice yazılmış bir roman. MÖ 2000 yılında Mısır'da ölüm demek aslında yaşam demekti. Bir Ka rahibinin metresi olan güzel Nofret'in cesedi bir uçurumun dibinde bulunduğunda, birçokları, genç, güzel ve zalim genç kızın bu ölümü hak ettiğini düşünmüşlerdi. Tıpkı bir yılan gibi ölmüştü. Ama rahibin Nil kıyısındaki evinde yaşayan kızı Renisenb genç kızın bir cinayete kurban gittiğini düşünüyordu. Ve gün geçtikçe bu şüphesi güçleniyordu. Evin içinde esen kötülük rüzgârlarına aile bir türlü karşı koyamıyor, ihtirasları onları çaresizlik içinde cinayet işlemeye sürüklüyordu... "Yepyeni, şaşırtıcı bir roman... Ona karşı duyduğum hayranlık her gün biraz daha artıyor." Observer


Yeni Bir Aydınlanmaya Doğru, Prof. Dr. İsmail Tunalı
İsmail Tunalı'nın 1970'lerden bu yana sanat felsefesi üstüne görüş ve değerlendirmelerinin bir bölümüne retrospektif olarak toplayan bu kitap, çağımızın temel sorunlarına da ışık tutuyor.
Kültür alanında doğruyu, kalıcıyı aramak, sanat sorunlarının çözümünü farklı bir eğilimle ele almak Tunalı'nın temel yaklaşımını oluşturuyor.Bu bakımdan kitaptaki değerlendirmelerin sanat ve sanat felsefesine bakışta belirli bir boşluğu giderdiğini söyleyebiliriz.


Bir Gazetecinin Yolculuk Notları (Karton Kapak), Jules Verne
Acar gazeteci Cladius Bombarnac, Hazar Denizi kıyısından Çin İmparatorluğu'nun başkentine giden Asya postası trenine binerek yol boyunca görüp yaşadıklarını haber yapmakla görevlendirilir. Trende Avrupalılar ve Asyalılardan oluşan sıradan bir topluluk yolculuk ediyor gibi görünmektedir. Oysa büyük bir sırrı taşıyan trendeki yolcular da göründükleri gibi değildir… Edebiyatta bilim kurgu türünün büyük ustası Jules Verne ile dilimizde çevirinin ustalarından Ferid Namık Hansoy'u birbirinden ayrı düşünmek hem yanlış olur, hem de haksızlık. Yayınevimiz, İş Çocuk Klasikleri serisinde her iki ustayı bir araya getirerek yeni kuşaklara sunmaktan mutluluk duyar.

Çok satan kitaplar listesi

Çok satan kitaplar listesi (Kitapyurdu)


1    Cehennem (Karton Kapak), Dan Brown
ALTIN KİTAPLAR
Yayın Yılı: 2013; Orjinal Adı: Inferno; 576 sayfa
Kitap Kağıdı
13,5x21 cm; Karton Kapak; ISBN:9752116832; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 28,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 19,64 TL. Tedarik süresi: Aynı Gün

   
2    Senden Önce Ben, Jojo Moyes
PEGASUS YAYINLARI
Yayın Yılı: 2013; Orjinal Adı: Me Before You; Kitap Kağıdı
480 sayfa
13,5x21 cm; Karton Kapak; ISBN:6053430674; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 25,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 17,50 TL. Tedarik süresi: Aynı Gün

   
3    Kardeşimin Hikayesi (Karton Kapak), Zülfü Livaneli
DOĞAN KİTAP
Yayın Yılı: 2013; Kitap Kağıdı
330 sayfa
13,5x19,5 cm; Karton Kapak; ISBN:6050914443; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 19,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 14,20 TL. Tedarik süresi: Aynı Gün

   
4    Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali
YAPI KREDİ YAYINLARI
Yayın Yılı: 2013; 160 sayfa
Kitap Kağıdı
13,5x21 cm; Karton Kapak; ISBN:9753638029; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 11,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 8,25 TL. Tedarik süresi: yaklaşık 2 gün

   
5    Tanrı'nın Unutulan Çocukları, Craig Silvey
MARTI YAYINLARI 
Yayın Yılı: 2013; 448 sayfa
Kitap Kağıdı
13,5x21 cm; Karton Kapak; ISBN:6053481157; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 17,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 10,25 TL. Tedarik süresi: Aynı Gün

   
6    Aşkın Gözyaşları 4 / Hamuş - Ölümü Öpen Derviş, Sinan Yağmur
KARATAY AKADEMİ YAYINLARI
Yayın Yılı: 2013; 288 sayfa
Kitap Kağıdı
13,5x21,5 cm; Karton Kapak; ISBN:6051130996; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 13,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 8,48 TL. Tedarik süresi: Aynı Gün

   
7    Sır Küpü & Kaos Teorisi, Turgay Güler
HAYAT YAYINLARI
Yayın Yılı: 2013; 259 sayfa
Kitap Kağıdı
13,5x21 cm; Karton Kapak; ISBN:6051510149; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 14,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 9,80 TL. Tedarik süresi: yaklaşık 3 gün

   
8    Dönüş, Ayşe Kulin
REMZİ KİTABEVİ
Yayın Yılı: 2013; 296 sayfa
Kitap Kağıdı
13,5x20 cm; Karton Kapak; ISBN:9751415622; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 20,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 14,88 TL. Tedarik süresi: Aynı Gün

   
9    Ruhi Mücerret, Murat Menteş
APRIL YAYINCILIK
Yayın Yılı: 2013; Kitap Kağıdı
320 sayfa
14x21 cm; Karton Kapak; ISBN:6055162054; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 19,00 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 14,25 TL. Tedarik süresi: Aynı Gün

   
10    Nar Ağacı, Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu
TİMAŞ YAYINLARI
Yayın Yılı: 2013; Kitap Kağıdı
536 sayfa
13,5x21 cm; Karton Kapak; ISBN:6050807073; Dili: TÜRKÇE
liste fiyatı: 24,50 TL. Kitapyurdu Fiyatı: 18,37 TL. Tedarik süresi: yaklaşık 2 gün

30 Ağustos 2013 Cuma

Radikal Kitap 650

Radikal Kitap 650 
30 Ağustos 2013, 24 sayfa.
Tanıtılan kitaplar, yazarlar, konular (seçki)

Tanıtım/İnceleme
 
  • İstanbul Hatıralar Kolonyası, Selim İleri
  • 1980 Sonrası Türkiye'de Popüler Roman, Veli Uğur
  • Çıplak ve Yalnız, Hamdi Koç
  • Canavarlar Denizi & Percy Jackson ve Olimposlular, Rick Riordan
  • Sanatçı İmgesinin Oluşumu: Efsane, Mit ve Büyü, Otto Kurz,Ernst Kris
  • Kreutzer Sonat, Lev N. Tolstoy
  • Haydar Ergülen'le yazın üzerine söyleşi
  • Mimolett, Murat Bozok
  • Yalan şiirler, Akif Kurtuluş
  • Dilin Tarihi, Steven Roger Fisher
  • LTI Nasyonal Sosyalizmin Dili, Victor Klemperer
  • İstanbul - Müstesna Şehrin İstisna Hali, Ayşe Çavdar ve Pelin Tan
  • Hayali Kahramanlar Hakiki Erkekler & Çizgi Roman ve Fotoromanda Erkeklik Temsilleri Üzerine Denemeler, H. Bahadır Türk

Yeniler

  • Felsefe El Kitabı, B.I. Suslakov,Y.A. Yakovleva
  • Çocuksu Bir Şey (Ciltli), Katherine Mansfield
  • Harry Q. Davası'nın Ardındaki Gerçek, Joel Dicker
  • Doğmayan Hürriyet & Yarıda Kalan İhtilal - Tehcirin İç Yüzü Nizamiye Kapısı-Prens Sabahattin ve Taklib-i Hükümet, Hasan Amca
  • Seyyah ve Sufi & Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Bektaşiler, Fahri Maden
  • Deniz Harbi Üzerine, Alfred Thayer Mahan
  • Kurutulmuş Kelebekler, Irina Andreeva
  • Charles Bukowski ve Meat Kuşağı, Şenol Erdoğan
  • İsyanın Kitabı & İsyanınız Kime? - Sevgilinize, İşinize, Topluma, Hepsine..., Ömer Göktürk Yıldırım
  • Pumalar, Claire Irvin
  • Askeri Tarihte Stratejik Düşünce, Tanju Akad
  • Toroslarda Bilinmeyen Bir Ülke Homonada & Sedasa/Sedaseis - Marla/Marula, Mehmet Gültekin
  • Sen Benim En Güzel Şiirimsin, Gül Özmetin

Reklamlar

  • Sanat Tarihinin Tarihi, Vernon Hyde Minor
  • Serbest Ticaret Dönemi Romansları & Britanya Edebiyatı, Bırakınız Yapsınlar Düzeni ve Küresel On Dokuzuncu Yüzyıl, Ayşe Çelikkol
  • Çocukluğum, Maksim Gorki
  • Mavi & Bir Rengin Tarihi, Michel Pastoureau

Kitap özetleri

1980 Sonrası Türkiye'de Popüler Roman, Veli Uğur
Popüler romanların en belirgin özellikleri seri üretilmeleri, belirli formüllere, basmakalıp kahramanlara ve olaylara dayanmalarıdır. Söz konusu eserler, yüzeysel bakıldığında dünyayı sorgulamak yerine olduğu gibi kabullenip iyi ve kötü, siyah ve beyaz arasında bölünmüş basit bir yapı olarak tanımlayan, dünyevi problemleri basitleştiren, okuyucuyu da buna yönlendiren eserlerdir. Yaygın olarak tüketilen popüler romanlar en çok edebiyatı sorgulama ve eleştirme işlevlerinden soyutladığı, seri üretimden kaynaklı maddi kazancı öne çıkardığı iddialarıyla eleştirilir. Bugüne kadar popüler romana yönelik akademik ilginin genelde kısıtlı kalmış olması da dikkat çekicidir. Buradan hareketle Veli Uğur, 1980 Sonrası Türkiye’de Popüler Roman’da popüler romana genel bir giriş niteliğinde bir tasnif çalışması yapıyor. Popüler roman gibi çok geniş bir konuyu kapsayıcı olmak iddiasıyla değil, belirli sınırlar içinde incelemek adına 1980 sonrasıyla sınırlandırıyor; ayrıca tasnifini aşk romanları, hidayet romanları, bilimkurgu romanları, polisiyeler, fantastik romanlar, korku romanları, siyasal kurgular gibi bazı türler altında yaparak, her türü temsilen seçtiği romanları inceliyor. Elinizdeki kitap, sadece popüler romanları seven, okuyan ve edebiyatla ilgili okur için değil; bir araştırma alanı olarak popüler romanı kültürel çalışmalardan siyaset bilimine farklı disiplinler içinde değerlendirebilecek araştırmacılar için de faydalı bir kaynak olacaktır.


Çıplak ve Yalnız, Hamdi Koç
Hayatın adil davrandığı bir kadın veya erkeğe henüz rastlamadım. İstediğini almak kalbin kaderi değil. Küçük ve yalnız olduğunu sanan bir kahramanın büyük ve kanlı bir geçmişe yaptığı yolculuk Amcam ölünce ilk bana haber verdiler. İnanmadım. Olmaz öyle şey, dedim. Oldu valla, dediler, amcan öldü. Ya tabii ki ölmüştür, ayrı konu, ama ilk bana haber verdiğinize inanmıyorum, dedim. İnan, dediler, ilk sana haber verdik. Sustum ve benimle konuşan nefesin arkasındaki boşluğu dinledim. Yalan olsa bir hışırtısı, bir kıpırtısı, bir şeysi mutlaka duyulurdu. Doğru söylüyorlardı. Cidden amcam ölmüştü ve ilk bana haber veriyorlardı. Çok duygulandım. Hayatımda ilk kez bir konuda ilk akla gelen isim oluyordum. Peki, dedim, teşekkür ederim. Gururum okşandı. Bunu hiç unutmayacağım. Ayrıca hepimizin başı sağ olsun. Ölenle ölünmez. Allah geride kalanlara sabır filan. Ben müsaadenizle gidip biraz ağlayayım. İyi geceler. Telefonu kapattım. Çıplak ve Yalnız son sayfasına dek elinizden bırakamayacağınız sarsıcı bir roman.


Canavarlar Denizi & Percy Jackson ve Olimposlular, Rick Riordan
Bir gün birisi çıkıp size Antik Yunan tanrılarının hala hayatta olduklarını söylese ne yapardınız? Ya ailenizden birinin bu tanrılardan biri oldugunu öğrenseniz? Olağanüstü güçlere sahip olduğunuzun farkına varsanız?


Sanatçı İmgesinin Oluşumu: Efsane, Mit ve Büyü, Otto Kurz,Ernst Kris
"Bu, sıradışı bir kitap. Fikirlerinin zenginliği ve çok sayıda belgeye dayanması, başka uzmanları kalın, dipnotlarla dolu bir cilt yazmaya sürüklerdi. Ernst Kris ve Otto Kurz ise, cesur spekülasyonlardan kaçınmadan ve sunmak istedikleri kanıtların çeşitliliğini hiç azaltmadan büyük bir dil ekonomisi sergiliyorlar… Eseri yeniden okurken, her sayfada gözün gördüğünden çok daha fazlasının olduğunu fark ettim." E. H. Gombrich
"Enfes ve rakipsiz bir çalışma." Howard Hibbard
"Estetiğin psikolojisi ve sanatsal yaratımla ilgilenen herkes için…" Albert Rothenberg


Kreutzer Sonat, Lev N. Tolstoy
İlk olarak 1889’da yayınlanan Kreutzer Sonat, sansüre uğramasına rağmen çok büyük ilgi uyandırmış, tartışmalara sebep olmuştur. Tolstoy’un son derece sade, gerçekçi ve etkileyici anlatımının doruğa çıktığı eser, yaşamının son döneminde ortaya koyduğu yeni ahlak anlayışının da önemli örneklerinden biridir.


Mimolett, Murat Bozok
Gastronomiye gönül veren ve ağzının tadını bilenler için... Aşçılık renkli ve serüvenlerle örülmüş bir yol.Köstebek yuvası gibi mutfaklarda, herkesin tatil yaptığı zaman dilimlerinde, bıçak kesikleri ve yanıklarla dolu ellerle uzun saatler boyunca çalışmayı seçmenin sadece bir sebebi olabilir, o da aşçılığa duyulan "aşk". İnsanın kanına bir kez girdiğinde kolay kolay çıkmayacak bir tutkudur bu.Bu kitapta ilk restoranım ve göz nurum olan Mimolett'in hikayesini, felsefesini ve yemeklerini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. "Gastronomiye gönül vermiş, ağzının tadını bilen, yemek yemekten zevk alan, bu zorlu mesleği seçen veya seçmeyi düşünen herkese ışık tutması dileğiyle..." Murat Bozok


Dilin Tarihi, Steven Roger Fisher
Doğada görülen en büyüleyici yeteneğin, sıradan ve benzersiz bir becerinin, yani dilin hikâyesini anlatan Dilin Tarihi, bilinen ya da gün yüzüne çıkarılan insan dillerindeki değişikliklerin formel ve teknik anlatımıyla yetinen geleneksel dilbilim tarihi eserlerinden çok farklı bir kitap. Eserde sırasıyla bütün hayvanların dillerinden primat dillerine, genel olarak Homo Sapiens’lerin dilinden insan dillerinin büyük ailelerine, özgül dil ailelerinden yeni küresel toplumun dil kullanımına, internetle birlikte değişen iletişim teknolojisinin dil üzerindeki etkisine ve günümüzde “dünya dili” konumuna giderek yaklaşanİngilizcenin muhtemel geleceğine kadar geniş bir konu yelpazesi üzerinde duruluyor. Dilbilim öğrencileri için yararlı bir hazırlayıcı metin olan Dilin Tarihi, özel dilbilim terminolojisi ya da yöntemleri hakkında hiçbir önbilgi gerektirmediği için, genel okuyucunun da dilin hikâyesini, bu benzersiz serüveni kolayca izlemesine olanak veriyor. Dilin Tarihi, Steven Roger Fischer’ın kaleme aldığı üçlemenin ilk kitabı. Önümüzdeki aylarda yayımlanacak diğer kitaplar ise, Yazmanın Tarihi ve Okumanın Tarihi. Steven Fischer’ın ilgi çekici ve iddialı çalışması, bir bölümü neredeyse hiç bilinmeyen, bir bölümü ise yıllardır çeşitli derinliklerde araştırılmış engin bir sahayı keşfe çıkıyor. Fischer, insan doğasının ve başarılarının temel ve özgün yönlerine ilişkin zorlu sorular ortaya atıyor. Heyecan verici ve son derece bilgilendirici bir araştırma. Noam Chomsky


LTI Nasyonal Sosyalizmin Dili, Victor Klemperer
Bir iktidar zihniyeti, bir hâkim ideoloji nasıl usul usul dilin gözeneklerine siner? Nasıl olup da, ona karşı çıkanların bile cümlelerini kelimeleriyle istila eder? O kelimeler nasıl yavaş yavaş zehirler insanın aklını? Fanatizm nasıl olağanlaşır? Victor Klemperer, bu kitapta Nazilerin ideolojik dilinin nasıl zihinlerin kuytularına kadar nüfuz edebildiğini gösteriyor. Gerçi bir dilbilimci sıfatıyla yapıyor bunu… Ama asıl özelliği, “Ari ırktan” olan karısı sayesinde nasyonal sosyalist rejim altında yaşamasına izin verilmiş bir Yahudi olması. Dolayısıyla Klemperer, Nazi rejiminde sürekli baskı ve kontrol altıdaki gündelik hayat hakkında da çok şey anlatıyor. Anı, deneme, analiz arasında salınarak… Nasyonal sosyalizm kendisini Roma İmparatorluğu mirasını sürdüren Üçüncü İmparatorluk olarak tanımlıyordu. Latincesiyle Tertia Imperii. Üçüncü İmparatorluğun Dili (Lingua Tertii Imperii, LTI) adını taşıyan bu kitap, Nazi rejimi ve ideolojisiyle ilgili literatürde bir klasik kabul ediliyor.


İstanbul - Müstesna Şehrin İstisna Hali - Ayşe Çavdar ve Pelin Tan
Müstesna Şehrin İstisna Hali’ndeki makaleler “kentsel dönüşüm” olgusunu, sermaye ve emeğin üretim süreçlerinin yeniden şekillendirilmesini; hukuksal çerçeveden dünya ölçeğindeki yerine, TOKİ’nin doğuşu ve bugün aldığı halden özellikle orta sınıfa pompalanan risk ve güvence eksenine kadar çok yönlü ve bütünlüklü olarak ele alıyor. Sel Yayıncılık’tan çıkan kitapta yer alan makaleler; konunun teorik çerçevesinin yanında birbirini dışlayan, istemeyen, düşman edilen Sulukule, Tophane, Tarlabaşı, Bahçeşehir, Ayazma, Başakşehir, Küçükpazar sakinlerinin izini sürerek, karşı koyuş olanaklarının altını çiziyor. Ayşe Çavdar ve Pelin Tan‘ın derlediği kitap; “Devlet-birey ilişkilerinin en gözle görünür alan olduğu kentte atılan bir adım, yıkılan bir bina, mahalle, park, yapılan ya da yeniden yapılandırılan her mekân bizim onunla ve birbirimizle ilişkimizi de belirlemez mi?”, “İstanbul neden yıllardan beri dünyanın en büyük şantiyesi görünümünde, “en büyük” projeleri sevdiğimizden mi?”, “Kentlere sahip çıkmak yalnızca burjuva bir hassasiyet ya da nostalji hevesi midir” sorularından yola çıkıyor. Kitaba katkı koyan yazarlar ve makaleleri ise şu şekilde;

Tayfun Kahraman, Kent hukukunun yeni yüzü: Düzenleyici devletten seçkinleştirici devlete
Osman Balaban, Neoliberal yeniden yapılanmanın Türkiye kentleşmesine bir diğer armağanı: Kentsel dönüşümde güncelin gerisinde kalmak
Jean-François Pérouse, Kentsel dönüşüm uygulamalarında belirleyici bir rol üstlenen Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) belirsiz kimliği üzerinde birkaç saptama
Cevdet Yılmaz, Orta sınıflar üzerine düşünmek: İstanbul’da orta sınıfların ajandasına risk yazmak
Alev Erkilet, “Düzgün aileler” “yeni gelenler”e karşı: Korku siyaseti, tahliyeler ve kentsel ayrışma
Ayşe Çavdar, Orta sınıfın evi
Aslı Kıyak İngin ve Tolga İslam, Bir Roman mahallesinin yeniden tanzim edilmesi
Pelin Tan, Yerellik, direniş ve mekânsal hakkaniyet: Felaketin yanından koşmak
Erbay Yücak, İstisnalar şehrinde muhalefet


Hayali Kahramanlar Hakiki Erkekler & Çizgi Roman ve Fotoromanda Erkeklik Temsilleri Üzerine Denemeler, H. Bahadır Türk
Popüler kültür ürünleri kolay unutulur. Yayımlandıkları dönemde çok konuşulan, beğeni toplayan sayısız anlatı birkaç yıl içinde unutulup gider ve küçük değişikliklerle, benzer içeriklerle yerlerine başkaları ikame edilir. Bu devridaim nedeniyle popüler kültür ürünlerini özellikle tarihsel bir bağlamda incelemek kolay değildir. Muhtemelen bu sebeple popüler kültür çalışmaları ekseriyetle yakın tarihli anlatılar üzerinden gelişir. Oysa bir zamanlar popüler olmuş bir filmi, çizgi romanı ya da fotoromanı incelemek hem o günü anlamamızı hem de bugünle ilgili bir değişim ve süreklilik çizgisini fark etmemizi sağlayabilir. Hayali Kahramanlar Hakiki Erkekler tam da böyle bir kitap. H. Bahadır Türk, neredeyse yarım asır öncesinin bilinen, okunan ve satan popüler anlatılarına, onların erkeklik hallerine odaklanıyor. Altmışlı yılların Bahadır, Tolga, Tarkan gibi tarihî çizgi romanlarını ve sahiden alelacayip bir fenomen olan sado-erotik fotoroman Killing’i anlatıyor. Türün gerekleri, tecimsel kaygılar, süper kahramanlığın genel kodlarını betimliyor. Geniş anlamıyla hipermaskülinite meselesine bakarak, erkeklik bu tür anlatılarda nasıl işleniyor sorusuna cevap arıyor. Kahramanların, baba eksikliğiyle ve silik bir anneyle başladıkları yolculukta nasıl birer intikamcıya dönüştüklerini, şiddet-erkeklik performansının bir aradalığını irdeliyor. Bugünün eril tahayyül ve tahakkümünü popüler kültür ürünlerinden incelemek isteyenler için zihin açıcı bir çalışma. Az bulunur bir popüler kültür tarihi incelemesi.

Hayali Kahramanlar Hakiki Erkekler & Çizgi Roman ve Fotoromanda Erkeklik Temsilleri Üzerine Denemeler, H. Bahadır Türk
Popüler kültür ürünleri kolay unutulur. Yayımlandıkları dönemde çok konuşulan, beğeni toplayan sayısız anlatı birkaç yıl içinde unutulup gider ve küçük değişikliklerle, benzer içeriklerle yerlerine başkaları ikame edilir. Bu devridaim nedeniyle popüler kültür ürünlerini özellikle tarihsel bir bağlamda incelemek kolay değildir. Muhtemelen bu sebeple popüler kültür çalışmaları ekseriyetle yakın tarihli anlatılar üzerinden gelişir. Oysa bir zamanlar popüler olmuş bir filmi, çizgi romanı ya da fotoromanı incelemek hem o günü anlamamızı hem de bugünle ilgili bir değişim ve süreklilik çizgisini fark etmemizi sağlayabilir. Hayali Kahramanlar Hakiki Erkekler tam da böyle bir kitap. H. Bahadır Türk, neredeyse yarım asır öncesinin bilinen, okunan ve satan popüler anlatılarına, onların erkeklik hallerine odaklanıyor. Altmışlı yılların Bahadır, Tolga, Tarkan gibi tarihî çizgi romanlarını ve sahiden alelacayip bir fenomen olan sado-erotik fotoroman Killing’i anlatıyor. Türün gerekleri, tecimsel kaygılar, süper kahramanlığın genel kodlarını betimliyor. Geniş anlamıyla hipermaskülinite meselesine bakarak, erkeklik bu tür anlatılarda nasıl işleniyor sorusuna cevap arıyor. Kahramanların, baba eksikliğiyle ve silik bir anneyle başladıkları yolculukta nasıl birer intikamcıya dönüştüklerini, şiddet-erkeklik performansının bir aradalığını irdeliyor. Bugünün eril tahayyül ve tahakkümünü popüler kültür ürünlerinden incelemek isteyenler için zihin açıcı bir çalışma. Az bulunur bir popüler kültür tarihi incelemesi.


Felsefe El Kitabı, B.I. Suslakov,Y.A. Yakovleva
Diyalektik ve tarihsel materyalizm, bilimsel sosyalizmin temel bileşenlerinden biridir ve Marksizmin genel teorik ve yöntembilimsel temelini oluşturur. Marksist felsefeyi incelemek, bilimsel bir dünya görüşü oluşturmanın başlıca yollarından biridir. Bu nedenle felsefe bilmeden ne bir bütün olarak Marksizm-Leninizm ne de bilimsel sosyalizm, ekonomi politik ya da öteki toplumsal bilimler layıkıyla öğrenilebilir. Prof. B. I. Suslakov ve Prof. L. A. Yakovleva başkanlığındaki geniş bir kurul tarafından oluşturulan bu özlü kitapta diyalektik ve tarihsel materyalizmin temel konuları inceleniyor. "Diyalektik Materyalizm" ve "Tarihsel Materyalizm" başlıklı iki kısımdan oluşan kitabın ilk kısmında felsefenin konusu ve toplumda oynadığı rol; Marksizm öncesi felsefede idealizm-materyalizm kavgası; Marksist felsefenin doğuşu ve yükselişi; madde, varlık ve bilinç; diyalektiğin temel yasaları ve kategorileri; bilgi kuramı... gibi konular inceleniyor. İkinci kısımda ise materyalist tarih anlayışı; toplum ve doğa; tarihsel gelişmenin başlıca aşamaları; toplumsal yapı, sınıflar ve sınıf ilişkileri; toplumsal devrim; toplumsal bilinç, bilim ve toplumsal yaşamda bilimin rolü; kültür ve kültürün gelişiminin yasaları... gibi konular ele alınıyor.


Çocuksu Bir Şey (Ciltli), Katherine Mansfield
Katherine Mansfield öykülerinde gündelik olayların içinden duygu dünyasına yönelmiş ve derin bir gözlem gücüyle ruhsal çatışmaların üstüne eğilmiştir. Şiirsel öğelerle süslenmiş diliyle farklı bir üslup geliştiren yazarın son 25 öyküsü ölümünden sonra Çocuksu Bir Şey adlı kitapta bir araya getirilmiştir. Kitaba adını veren öykü, bir ilk gençlik aşkının hayal ile gerçeklik arasındaki gelgitlerden oluşan şaşkınlık ve gerginliğini kırılgan bir duyarlılıkla yansıtır. Katherine Mansfield her eseriyle kısa öykünün edebi bir tür olarak gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.


Harry Q. Davası'nın Ardındaki Gerçek, Joel Dicker
"Marcus, birini ne kadar sevdiğinizi anlamak için tek bir yol olduğunu biliyor musunuz?" "Hayır." "Onu kaybetmek." 1978... Harry Quebert 35 yaşında tecrübesiz bir yazardır. Nola ise bir lokantada garsonluk yapan genç bir kız. Harry ve Nola birbirlerine tutkuyla âşık olurlar. Bu kural tanımaz aşk, Harry’ye, dönemin kült romanı olmuş başyapıtını yazdırır, onu bir günde meşhur eder, ancak romanı bitirdiği sıralarda Nola sırra kadem basar. 2008... Efsane yazar Harry Q’nun malikânesinde, bahçeye gömülmüş bir ceset bulunur. Cesedin Nola’ya ait olduğunun tespit edilmesiyle ülke çapında büyük bir skandal patlak verir. Bu dehşet verici olayı çözümlemek ise Harry’nin eski bir öğrencisine, ilham arayışıyla onu ziyarete gelmiş genç yazar Marcus Goldman’a kalır. Çok geçmeden, bu sakin sahil kasabasının, hiç de göründüğü gibi tekin bir yer olmadığının farkına varan Marcus, bu gizemli hikâyenin ardındaki korkunç dramın peşine düşer. Gerçek, hayal gücü sınırsız bir yazarı bile şaşırtacak türdendir. Kahramanı gibi genç bir yazar olan Joël Dicker, Harry Q. Davası’nın Ardındaki Gerçek’le edebiyat dünyasında eşine az rastlanır bir başarı kazandı. Sadece ülkesinde 1 milyondan fazla satan ve en saygın edebiyat ödüllerini toplayan roman, kısa sürede 35 dile satılarak şimdiden türünün klasikleri arasına girdi. Türü mü? Aşk, gerilim, polisiye, dram... Kısacası hayat.


Doğmayan Hürriyet & Yarıda Kalan İhtilal - Tehcirin İç Yüzü Nizamiye Kapısı-Prens Sabahattin ve Taklib-i Hükümet, Hasan Amca
Bütün hayatını haksızlıkla savaşmaya adamış, memleketin cesur, fedakâr, gözü pek, yüreği yumuşak bir insanı Hasan Vasfi Kıztaşı… Hasan Amca hayatına mücadeleyle başladı mücadele içinde sürdürdü. Meşrutiyet’in ender ihtilalcilerinden biri tarihin sayfalarına sığmadı. Anıları bugüne dek gazete, dergi sütunlarında kalan Hasan Amca’nın eserleri tek kitapta buluştu. Bilinmeyen bir hürriyete doğru mücadele yılları ve Meşrutiyet ilanı: Doğmayan Hürriyet. Meclis’in kurulma serüvenleri ve Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle başlayan yeni dönem: Yarıda Kalan İhtilal. Ermenilerin babası olarak anılmasına giden süreç, Cemal Paşa’nın kararıyla "Suriye Ermeni Muhacirleri Müfettişliği" görevini yerine getirdiği zamanlara dair acı anılar: Tehcirin İç Yüzü. Asker babasının izinden, bir şehit asker çocuğu olarak girdiği Kuleli Askeri Lisesi anıları: Nizamiye Kapısı. Yargılanma ve sürgün yıllarının perde arkası: Prens Sabahattin ve Taklib-i Hükümet.


Seyyah ve Sufi & Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Bektaşiler, Fahri Maden
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nin dünyası, tarih, coğrafya, kültür ve din adına da pek çok zenginliklerle doludur. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'si XVII. yüzyılda Bektaşîlik konusunda da paha biçilemez değerde bir eser... Seyahatnâme'de değişik tarikatlar yanında yüz elliden fazla Bektaşî tekke ve türbesi hakkında bilgiler vardır. Bu sayede tarikatın yayıldığı coğrafi alanları ortaya çıkar. Tekkelerin maddi güçleri ile barındırdıkları derviş sayısı ve eşyalarına varıncaya kadar pek çok ayrıntıyı bulabiliriz. Öte yandan, elinizdeki bu kitabın yazarı, sadece Evliya'nın verdiği bilgilerle sınırlı kalmamış, onu doğrulamak ya da tamamlamak adına başta arşiv kayıtları olmak üzere tüm kaynak eserleri taramıştır. Evliya'nın çağdaşı olan kayıtlarla, onun öncesi veya sonrası hakkında bilgi veren kaynaklara da başvurmuştur. Böylece Seyahatnâme'de verilen bilgiler sağlamlaştırıldığı gibi Evliya'nın şahsi görüşleri ve duyumları belirginleştirilmeye çalışılmış.,XVII. yüzyılda Bektaşîlik konusunun açıklık kazanması yoluna gidilmiştir...


Deniz Harbi Üzerine, Alfred Thayer Mahan
ABD Deniz Harp Okulu Öğretim Üyelerinden Allan Westcott editörlüğünde hazırlanan bu kitap, ünlü deniz stratejisti Emekli Amiral Alfred Thayer Mahan’ın yazmış olduğu on beş kitabın en önemli ve görüşlerini en belirgin şekilde yansıtan bölümlerini içermektedir. Mahan’ın denizcilik politikası, deniz stratejisi, deniz taktikleri ve konuya ilişkin tüm görüşlerinin ölümünden sadece beş yıl sonra kendisini yakından tanıyan bir uzman tarafından tek bir kitap içinde toplanması konuya ilgi duyanlar için büyük bir kolaylık sağlamaktadır. A. Westcott ayrıca Giriş bölümünde Mahan ile ilgili geniş bir tanıtım yapmaktadır. Dolayısıyla ister sivil ister asker olsun, gerek kamuda, gerekse özel ya da akademik kurumlarda görevli denizcilikle ilgili herkesin, aradan geçen uzun yıllara rağmen güncelliğini ve geçerliliğini kaybetmeyen bu görüşlerden yararlanacağı muhakkaktır.


Kurutulmuş Kelebekler, Irina Andreeva
Savaş, son veremediği hayatları bir uçuruma sürükler. Bu uçurumdan dönmek, kadere karşı durmak demektir. Gürcistan’daki savaşta ailesini, evini ve geçmişini yitiren iki genç kız Ruso ve Makvala, uçurumun kenarındadır. Yeniden başlamak, başlarına gelen felaketlerle baş etmek, her türlü kötülüğü yapmaya hazır insanlarla mücadele etmek ve her şeyden önemlisi hayatta kalmak zorundadırlar.Makvala için kötülerle baş etmenin yolu, en az onlar kadar kötü olmaktı. Ruso ise savaştan önce ailesine yaptığı kötülüğün bedelini ödemek zorunda olduğunu düşünüyordu. Ona ayakta kalma gücü veren şey, annesinden kalan kurutulmuş kelebeklerdi. Bu iki genç kızın savaştan önce birlikte başlayan hikâyesi, savaştan sonra da inanılması güç, dramatik ve çarpıcı olaylarla kesişir.Bir okulda başlayan hikâye, bir hapishanede son bulur.


Charles Bukowski ve Meat Kuşağı, Şenol Erdoğan
Bukowski, 60’lar ve 70’lerin başında kendi gibi teksir makinesi kullanan şairleri tanımlamak için "Meat şairleri" diye bir terim uydurdu Meat şairleri için hiçbir şey kutsal değildi. Şiir her şeyden oluşurdu: düzüşmek, küfür, uyuşturucu, ırk ve hapishane, hepsi aynıydı. Bukowski önderliğindeki Meat şairlerinin amacı, şiir dilini gevşetmek idi. İçerik biçimden önce geliyordu. Bizim bildiğimiz anlamdaki uyak ve ölçü küçümseniyor, önemsenmiyordu. Hala yüzlerce şair, efendi Bukowski’yi taklit etmektedir. Buna rağmen hiçbiri tek başına onun başarısına ulaşmaya yetkin değil. Ana akım yayıncılığın karşısında duran neşriyatlar basan bu şair ve editörler aynı zamanda Beat’lerin genellikle hem optimistik hem de namus taslayan, ahlakçı tavırlarını da yeriyordu, dahası öyle gözükmelerine sebep oluyorlardı. Aslında Meatler Sokak şairi pis punklardı. Beatlerin vefatı olumlu birçok şeye neden olmuştu, sıkışıp kalmış, "adam" yerine konmamış, sayılmamış, gözardı edilmiş şairlerin varlıklarının açığa çıkmasına ve onay görmesine mesela! Beat kuşağı popüler kültürün, ana-akım basının, ana-akım yayımcıların sahte ve ışıklı sahnesini o denli kaplıyordu ki ne kendi önlerini görebiliyorlardı ne de 3-5 isim haricinde ismin öne çıkmasına müsaade ediliyordu! 60’lı yılların son çeyreğinde dananın kuyruğu koptu ve bastırılmış ve de kendini bastırmış, egosu zarar görmüş çok sayıdaki şair farklı eyaletlerden seslerini yükseltmeye başladı, hem beat süreci ile akran hem daha sonradan doğanlar hem de gencecik şairler bir araya gelerek sadece edebiyatta değil; bağımsız, küçük, özgür dergi ve kitapçık basımıyla yayımcılıkta da çığır açtılar! Amerikan sokak şiiri ya da beat şiiri sonrası yeni Amerikan şiiri gerçekten iddia edilen ama aslında yapılmayan şiiri yapıyordu, diğer taraftan da Kerouac’lardan açık ara farkla öne çıkıyorlardı. Evet sene ’70 olduğunda kesinlikle krallıklarını ilan etmişlerdi! Bu çalışmaya yan anlamda bir antoloji gözüyle bakmanız da mümkün, diğer taraftan size alternatif bir Bukowski biyografisi sunuyor –ki bu önemli. Az kelime çok fazla derinlik! Diğer yandan ise Underground Poetix ile ve de bağımsız fanzin çalışmalarımız ile kapatmaya çalıştığımız boşluğu net bir şekilde doldurmakta. Amerikan şiirinin en "bize yakın" sürecini kitaplaştırmak boyun borcu gibi bir şeydi açıkçası. Altokuma yapabilen güzel insanlar için Meat kitabı gerçek bir hazine sandığı, zira mimeo devriminden San Francisco Rönesansı’na yeraltı yayıncılığının ne olduğunu, yeraltı edebiyatının tür olarak nasıl varolmadığını net olarak sunuyor.


İsyanın Kitabı & İsyanınız Kime? - Sevgilinize, İşinize, Topluma, Hepsine..., Ömer Göktürk Yıldırım
Çarpık ilişkileri barındıran Sex hikâyelerinin anlatıldığı bir kitabı veya televizyonun içinden beyaz elbiseli çocukların çıktığı ama Şeytan’ın, zapt ettiği kızın bedeninden ölene kadar bir türlü çıkmadığı bir Korku filmini almak yerine eliniz bu kitaba gittiyse, bu kitaba ruhunuzun ihtiyacı var demektir. Bu kitabı elinize aldığınız andan itibaren kitabın sahibi oldunuz. Bu kitap kaderinizin size, ruhunuzun ve zihninizin derinliklerine ulaşmanız için bir hediyesidir.


Pumalar, Claire Irvin
Kendinden daha genç erkeklere ve bu kovalamaca halinin yarattığı heyecana ilgi duyan, 35 yaş ve üzerindeki kadın. Caroline Walker’ın her şeyi vardı. 42 yaşındaydı ancak bakışları çarpıcı, teni yumuşacıktı ve yarı yaşındaki bir kadının vücudu gibiydi vücudu. Başarılı bir girişimciydi ve en az kariyeri kadar güçlü, domestik mutlulukları vardı. Şehrin önemli iş adamlarından Les Walker’la evliydi ve ilkgençliğini yaşayan Rachel adında bir kızı vardı. Fakat Caroline, Les’in bir ilişkisi olduğunu öğrendiğinde, mükemmel dünyası başına yıkılacaktı. Caroline, bir anda yalnız, yani ‘bekar’ kalmıştı ve bu, uzun süredir unuttuğu bir haldi. Yaşayamadığı yirmili yaşlarını -ve o yaşlarda flört edebileceği genç erkekleri- keşfetmesiyle birlikte, eski bir Hollywood yıldız adayı olan sempatik arkadaşı Maryanne’in de yardımlarıyla, Caroline’in yaşamı, göz kamaştırıcı bir sosyal girdaba dönüşecekti. Ancak... Caroline geçmişin üzerine sünger çekip beyaz bir sayfa açmaya hazır mı? Ve gerçek aşk, insanın karşısına ikinci kez çıkar mı? Kendinizden daha genç erkeklerden mi hoşlanıyorsunuz? Kitaptaki puma testini uygulayın! Mutlaka!


Askeri Tarihte Stratejik Düşünce, Tanju Akad
Savaş liderleri ve yöneticiler en eski çağlardan beri strateji üzerine düşünmüş, ama görüşlerini yazıya nadiren dökmüşlerdir. 18. Yüzyılda sistemleşmeye başlayan bu düşüncelerin tarihine ilişkin incelemelerin bağımsız bir araştırma alanı olarak öne çıkması ise 20. yüzyılın ortalarını bulmuştur. Daha önce kurmay okullarına ait olduğu düşünülen konunun akademik dünya tarafından da benimsenmesi sonucunda, bu alanın incelenmesinde siviller de giderek daha çok yer almış, hatta kimi zaman askerlerden daha fazla katkıda bulunmuşlardır. Ülkemizde askeri tarih ve stratejik düşünce alanının önemli isimlerinden M. Tanju Akad’ın esas olarak Batı’daki askeri düşünce tarihine yoğunlaşan, ama örneğin Sun Tzu’yu da ihmal etmeyen Askeri Tarihte Stratejik Düşünce adlı çalışması, düşünce tarihinin bu özel alanını irdeliyor. Roma’dan Aydınlanma’ya, Fransız İhtilali Savaşları ve Napoléon’dan Clausewitz’e, Amerikan İç Savaşı’ndan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’na, Soğuk Savaş’tan geçerek günümüze kadar gelen çok geniş bir zaman ve coğrafya sahasında, stratejik düşünceleri oluşturan somut koşulları ve bunların pratikte nasıl şekillendiklerini sürükleyici bir üslupla ele alıyor. Strateji, bir açıdan matematiğe, bir açıdan da sanat dallarına benzer: Yani ara sıra ilgilenilecek bir konu değildir. Hayat boyu ilgi gerektirir.


Toroslarda Bilinmeyen Bir Ülke Homonada & Sedasa/Sedaseis - Marla/Marula, Mehmet Gültekin
Bu çalışma, Seydişehir’in ve Akseki’nin antik çağ tarihine ayna tuttuğu için de bir ilktir. Bir yandan Akseki’nin ve Seydişehir’in dağlarında ekibimle birlikte antik yolların izini sürdüm bir yandan bu yolun gerçek hikayesini kitaplarda aradım. Tüm bu keşif ve araştırmalarım sonucunda adı bile bilinmeyen Anadolulu bir halkı tanıdım, Homonadların çılgın öyküsü ve hazin sonu aklımdayken onların Torosların zirvelerindeki kalelerine çıkıp oturdum. Onları sevdim ve onların seslerinin sindiği, terlerinin aktığı yollarda yürüdüm. "Çok yüksek ve yerde geçmesi olanaksız Torosların tepelerinin ortasında, birkaç vadiye bölünmüş çukur ve verimli bir düzlük vardır. Fakat insanlar bu düzlüğü sürdükleri halde dağların yamaçlarında ve mağaralarda yaşarlar. (homonadların yaşam yerlerinden biri ve en önemlisi Tınaztepe Mağarasıdır.) Çoğunlukla silahlanmışlardır ve ülkenin etrafındaki sarp ve kayalık dağlar duvar görevi gördüğünden, bunlar, başkalarının ülkesine saldırmayı adet edinmişlerdir…."


İktidar Olmadan Dünyayı Değiştirmek, John Holloway
Kapitalizmin kendini varetme koşulları aynı zamanda kendi mezar kazıcılarını da eğiten bir süreç yaratmıştır. Marx’tan başlayarak bugünün filozoflarına ve siyaset kuramcılarına uzanan dönemde defalarca dile getirilen bu durum, John Holloway tarafından eylemek fiilinin çevresinde yeniden örülürken, iktidar ve güç sahiplerinin bireylerin yaratıcı potansiyelleri üzerinde kurduğu baskıyı, bu baskının yeniden yaratma ve yarattığına sahip çıkma kabiliyetini nasıl sekteye uğrattığını, yapma gücünün yaptırma gücüne dönüşürken iktidar olma mantığını nasıl beslediğini tartışıyor. İktidar Olmadan Dünyayı Değiştirmek kuşkusuz iktidarın kendi mantığına tâbi hale gelmiş bir muhalefet anlayışının ve başka bir dünyayı ancak iktidarın mantığıyla kurabileceğini zanneden bakış açısının da kapsamlı bir eleştirisi. Dünyayı yorumlamak çabasının bir adım gerisine düşüldüğü, sadece onun algılanmaya çalışıldığı bir dönemde yeniden ve kendi yapabileceklerimizin farkındalığında bir değiştirme çabasına yönelebilmek için yaratıcı imkânlarımızı harekete geçirebilmek de herhalde bu gücün bizlerde olduğunu farketmekle mümkün olacak.


Çocukluğum, Maksim Gorki
Maksim Gorki’nin bu kısa romanı, hayatının çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemini anlattığı ünlü üçlemesinin birinci kısmını oluşturur. Otobiyografik anlatı türünün en beğenilen örneklerinden biri olan Çocukluğum, Gorki’nin Rusya’nın orta kesiminde bulunan Nijni şehrinde yaşadığı yılları anlatır. Bir çocuğun ailesini ve insanları tanıyarak, iyiyle kötü, güzelle çirkin, şiddetle merhamet, sevgiyle nefret gibi değerlerin yaşamda, insan ilişkilerinde iç içe girdiğine tanık olarak geçirdiği bu yıllar, aynı zamanda, Rusya’da sarsıcı altüst oluşların yaşandığı, 1905 ve 1917 devrimleriyle ve bütün gürültüsüyle XX. yüzyılın yaklaştığı yıllardır. Babası öldükten sonra annesi tarafından büyükbabasıyla büyükannesinin yanına bırakılan Aleksey, iki ihtiyarın yanında bir yandan büyükannesinden dinî hikâyeler dinler, diğer yandan büyükbabasının ani şiddet patlamalarına tanık olur. Amcaların miras çekişmeleri, doğumlar, evlilikler, müzik eşliğinde dinlenen halk efsaneleri... Bir epik şiir havasıyla geçen günler aynı zamanda büyük bir yazarı ortaya çıkarmaktadır. Gorki’nin olgunluk çağında anlattığı bu çocukluk hikâyesi aynı zamanda büyük bir yazarın kendi kendini tanıma çabasıdır. Ergin Altay’ın eşsiz bir şiirsel dille yaptığı çeviriyle, bu büyük klasik, yepyeni bir canlılık kazanıyor.


Mavi & Bir Rengin Tarihi, Michel Pastoureau
Antik Roma’da barbarların, yabancıların rengidir, Antikçağ’da renk bile sayılmaz, Antik Yunan’da hiçbir metinde adı geçmez, öyle ki bazı filologlar Yunanlıların maviyi göremediklerini bile düşünürler, Ortaçağ’da Katolikler adını bile anmazlar... Sonra birden her şey değişir. Mavinin Avrupa toplumlarındaki tarihi inanılmaz bir yön değiştirmeyle yazılmıştır: Başka deyişle, yerden göğe yükselir adeta. Michel Pastoureau’nun bu şaşırtıcı çalışması, Antikçağ ve Ortaçağ toplumlarından Modern Çağ’a kadar, söz dağarcıkları, kumaşlar, giysiler, semboller, günlük yaşam, din ve sanat üzerinden mavi rengin toplumsal alandaki evrimini inceliyor. Eskiden Avrupa’da hor görülen bir renkken, bugün nasıl açık ara en sevilen renk mertebesine eriştiğini tüm sosyolojik ve psikolojik yönleriyle mercek altına alıyor. Pastoureau, renklerin de bir tarihi ve hayatı olduğunu, mavinin heyecan verici macerasıyla gözler önüne seriyor.


Sanat Tarihinin Tarihi, Vernon Hyde Minor
Sade ve özlü bir dille yazılmış olan bu kitapta yazar, sanat eleştirisi ve teorisinin antikiteden günümüze tarihinin izini sürüyor. Minor’ın amacı "sanat tarihinin ne olduğunu, nereden doğduğunu, temelini oluşturan fikirlerin, kurumların ve pratiklerin neler olduğunu, bugünkü şekline nasıl büründüğünü ve kullandığı eleştirel yöntemlerin neler olduğunu tanımlamaya çalışmak." Sanat eğitimi alınan bir yer olarak modern akademi, on altıncı yüzyıl sonlarının İtalya’sında sanatçılara yönelik bir meslek forumu olarak doğdu, bir yandan da sanata dair teorik söylemlere ev sahipliği etti. Akademinin, kültürel ve ideolojik bir fenomen olarak etkisi tarih boyunca güçlü bir şekilde hissedildi; bu etki belki bugün her zamankinden daha güçlü hissediliyor. Akademi ister Roma’daki Accademia di San Luca gibi papalığın himayesindeki bağımsız bir sanat kuruluşu ister XIV. Louis’nin subaylarının denetimindeki bir kraliyet akademisi ister modern bir üniversite olsun, tam da doğası gereği, gündemler yaratarak sanatçıları ve sanat tarihçilerini bu ya da şu şekilde etkiler. Kitabın birinci kısmında bu ve benzeri konular ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Platon’dan on dokuzuncu yüzyıla sanat teorilerinin ele alındığı ikinci kısımda, tarih estetikle buluşuyor, çağlar boyu "Sanat nedir?" sorusuna verilen yanıtlar mercek altına alınıyor. Yirminci yüzyılın eleştiri teorilerine ilişkin değerlendirmelere yer verilen üçüncü kısımdaysa tarih biraz geri planda kalıyor. Göstergebilim, yapıbozum, Marksizm, psikanaliz, feminist eleştiriler, çokkültürcülük, bu kısımda ele alınan yaklaşımlardan birkaçı. Kitap, sanat tarihiyle yeni tanışmış olan ve sadece sanatı merak etmekle yetinmeyip, sanat hakkında söylediğimiz şeyleri neden söylediğimizi de merak eden okura ulaşmayı hedefliyor. Sanat hakkında konuşmanın tek bir yolu — kitabi bir yolu — olduğuna inanan okuru, benimsediği bu bakış açısının indirgemeci ve otoriter olduğuna; sanatın tamamen kişisel ve herkesin fikrinin eşit ölçüde geçerli olduğunu düşünen okuruysa, bu inancının geçersizliğine ikna etmeyi dert ediniyor. Okuru, sanat tarihini beşeri bilimlere ait kılan şeyin ne olduğunu kavramaya davet ediyor.


Serbest Ticaret Dönemi Romansları & Britanya Edebiyatı, Bırakınız Yapsınlar Düzeni ve Küresel On Dokuzuncu Yüzyıl, Ayşe Çelikkol
Britanya halkının ülkesine ve günlük hayatına dair kaygıları, on dokuzuncu yüzyılda genişleyen serbest ticaret ağları eşliğinde biçim ve mahiyet değiştirmiştir. Küresel mekân ve zaman algısının hâkim bir olgu haline gelmesiyle birlikte mutat aralıklarla ihlal edilen ulusal sınırlar, Britanyalı edebiyatçıların imgeleminde bir yandan mitik bir bereket çağrışımı yaparak önceki yüzyılların başat edebiyat türlerinden romansa özgü unsurları tekrar gündeme getirmiş, öbür yandan sınır tanımaz serbest ticaretin yarattığı korkuları imleyen çokeşlilik, kaçakçılık gibi temaları ön plana çıkarmıştır. Ayşe Çelikkol Serbest Ticaret Romansları’nda İngiltere’nin on dokuzuncu yüzyılda kurduğu küresel iktisadi hegemonyanın ardındaki itici güç olan serbest ticaretin Britanya edebiyatına nasıl yansıdığı sorusuna cevap arıyor. Gerek Walter Scott, Charles Dickens, Charlotte Brontë gibi kanona dahil yazarların, gerekse Ebenezer Elliott ve Kaptan Marryat gibi kanon dışı yazarların yapıtlarında yer alan serbest ticaret temsillerine odaklanan yazar, serbest ticareti destekleyen veya kıyasıya eleştiren farklı söylemlerin yalnızca ekonomi politik metinleri tarafından değil aynı zamanda on dokuzuncu yüzyıl Britanya toplumunun imgelemine ışık tutan ve katkıda bulunan edebiyat metinleri tarafından da üretildiğini ortaya koyuyor. Çelikkol, edebiyat ve kültür tarihinde mutlak kopuşlar saptayan yaklaşımların aksine türlerin iç içe geçtiği, geçmişte geleceğin izlerini bulduğumuz bir edebiyat tarihi okuması öneriyor. Bizleri, edebiyat ile toplum arasında dolaysız ve indirgemeci bir nedensellik kurmaktansa edebi söylemin hâkim ekonomi politik söylemle örtüştüğü, bu söylemin kendi paradigması ve dili aracılığıyla, alttan alta eleştirel bir perspektifle yeniden üretildiği yapıtlar üzerinde düşünmeye davet ediyor.


Çok satanlar Listeleri (En üst 10)

1 Cehennem - Dan Brown
2 Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli
3 Senden Önce Ben - Jojo Moyes
4 Tanrının Unutulan Çocukları - Craig Silvey
5 Kaiken - Jean Christophe Grangé
6 Dönüş - Ayşe Kulin
7 Peri Gazozu - Ercan Kesal
8 Ejderhaların Dansı I - George R.R. Martin
9 Aynı Yıldızın Altında - John Green
10 Ruhi Mücerret - Murat Menteş


1 The Casual Vacancy - J.K. Rowling
2 The Little Coffee Shop of Kabul - Deborah Rodriguez
3 Gone Girl - Gillian Flynn
4 The Fault in Our Stars - John Green
5 The Racketeer - John Grisham
6 The Red House - Mark Haddon
7 Alex Pierre Lemaitre, Frank Wynne
8 The Hundred-Year-Old Man Who Climbed
Out of the Window and Disappeared - Jonas Jonasson
9 Stoner: A Novel - John L. Williams, John McGahern
10 Wreck This Journal - Keri Smith


1 Enlace-moi - Sylvia Day
2 Cinquante nuances de Grey - E.L. James
3 Cinquante nuances plus sombres - E.L. James
4 Cinquante nuances plus claires - E. L. James
5 Dévoile moi - Sylvia Day
6 Bescherelle : La conjugaison pour tous - Collectif
7 La nostalgie heureuse - Amélie Nothomb
8 Retour à Greenfalls - Iouri Jigounov
9 Petit traité de manipulation à l'usage des honnêtes
gens - Robert-Vincent Joule, Jean-Léon Beauvois
10 Le meilleur médicament, c'est vous ! - Frédéric Saldmann



1 The Casual Vacancy - J.K. Rowling
2 The Silent Wife - A. S. A. Harrison
3 Fifty Shades of Grey - E. L. James
4 Joyland - Stephen King
5 The Alchemist - Paulo Coelho
6 Beautiful Ruins - Jess Walter
7 Burn - Maya Banks
8 Fifty Shades Darker - E. L. James
9 Alex Cross - James Patterson
10 The Kite Runner - Khaled Hosseini



1 Die unwahrscheinliche Pilgerreise des
Harold Fry - Rachel Joyce
2 Die Hummerschwestern - Beverly Jensen
3 Blackout. Morgen ist es zu spät -
Marc Elsberg
4 Der Lavendelgarten - Lucinda Riley
5 Der Mann, der kein Mörder war -
Michael Hjorth, Hans Rosenfeldt
6 Der dunkle Thron - Rebecca Gable
7 Tödliche Wut: Thriller - Linda Castillo
8 Schwesterlein, komm stirb mit mir -
Karen Sander
9 Tote Augen: Thriller - Karin Slaughter
10 Sommerprickeln - Mary Kay Andrews


En çok geride bırakılan 20 kitap

29.08.2013 11:05:00
Travelodge’un “geride bırakılan kitaplar endeksi”nde ilk sırayı iki yıldır E.L. James’in “Elli Ton” kitapları alıyor.
En çok geride bırakılan 20 kitap

Endeks, ucuz otel zinciri Travelodge’un müşterilerinin okuduktan sonra en çok geride bıraktığı kitapları listelemeyi amaçlıyor. Listenin başını geçen yıl “Grinin Elli Tonu” (Fifty Shades of Grey) çekerken bu yılın ilk sırasına yine aynı üçlemeden “Özgürlüğün Elli Tonu” (Fifty Shades Freed) yerleşti. Üçlemenin ilk iki kitabından birinin altıncı diğerinin ise 10’uncu sırasında yer aldığı listedeki ilginç kitaplardan biri de J.K. Rowling’in yetişkinlere yönelik ilk kitabı “Boş Koltuk” (The Casual Vacancy) oldu. Sylvia Day’in 24 yaşındaki Eva Tramell ve genç milyarder Gideon Cross arasındaki romantik ilişkiyi anlattığı romanı ikinci en çok geride bırakılan kitap olurken, Travelodge personeli odalarda bırakılan kitaplar arasında yazarın “Sende Kendimi Buldum” (Reflected In You) ve “Sana Bağlandım” (Entwined With You) gibi diğer çalışmalarına da dikkat çekiyor.

Biyografinin düşüşü
Travelodge’dan Shakila Ahmed, “Yıllık geride bırakılan kitaplar çalışmamızda son üç yılda ünlü biyografilerinin sayısı düşerken kurmaca, özellikle de gerilim ve romantik üçlemelerin varlığı artıyor,” dedi. Ahmed, e-okuyucuların yükselişine rağmen Travelodge müşterilerinin önceki yıl geride bıraktığı 21 bin 786 kitaba karşılık geçen yıl hafif bir artışla 22 bin 648 kitap bulunduğuna dikkat çekti.

En çok geride bırakılan kitaplar
1. “Özgürlüğün Elli Tonu” (Fifty Shades Freed), E.L. James
2. “Sana Soyundum” (Bared To You), Sylvia Day
3. “The Marriage Bargain”, Jennifer Probst
4. “Kayıp Kız” (Gone Girl), Gillian Flynn
5. “Boş Koltuk” (The Casual Vacancy), J.K. Rowling
6. “Grinin Elli Tonu” (Fifty Shades Of Grey), E.L. James
7. “Sende Kendimi Buldum” (Reflected In You), Sylvia Day
8. “My Time”, Bradley Wiggins
9. “Sana Bağlandım” (Entwined With You), Sylvia Day
10. “Karanlığın Elli Tonu” (Fifty Shades Darker), E.L. James
11. “My Story”, Cheryl Cole
12. “The Marriage Trap”, Jennifer Probst
13. “Camp David”, David Walliams
14. “Call The Midwife”, Jennifer Worth
15. “Before I Go To Sleep”, S.J. Watson
16. “The Marriage Mistake”, Jennifer Probst
17. “The Racketeer”, John Grisham
18. “The Carrier”, Sophie Hannah
19. “Oh Dear Silvia”, Dawn French
20. “Muhteşem Gatsby” (The Great Gatsby), F. Scott Fitzgerald
(Telegraph)